7 Aralık 2009 Pazartesi

Bahçemdeki Kuş: Kızılgerdan


Bird in my garden, originally uploaded by coskunTR.
Evimin bahçesindeki, geçen yıl palamutlarını saksılara ektiğim meşe ve at kestanesi fidanlarından iki tanesini, mahallemizdeki parka çisil çisil yağmur eşliğinde ekmiş eve doğru dönüyordum. Mahallemizin kedilerinden birinin bahçe çitine doğru hızla ve yukarı bakarak seyirttiğini gördüm. Bu kedilerin kuş yakalama ve takip hareketiydi. Kedi beni görünce kaçtı. Bahçe çitine dikkatli bakınca, hanımeli dallarının arasında küçük kuşu gördüm. Gerdanı kırmızı, tedirgin ve ürkek bana bakıyor fakat kaçmıyordu. Hemen eve hanıma seslendim ve fotoğraf makinemi istedim. Bu güzel minik kuş, yakın çekime müsade etti ve adeta poz verdi. Yeni 55-250is objektifimle böylesine yakından kuş çektiğim ilk fotoğraflarımdı ve heyecanlıydım. Aslında yakından kuş çekmek çok zordu ve donanım(Güçlü objektif, Tripod, ışık v.s.) gerektiriyordu. Kuşa zarar vermeden adeta onu avlamış ve güzelliğinin anlarını fotoğraf karelerine hapsetmiştim ama onun özgürlüğünü ve canını almadan. İşte fotoğrafın gücü ve tılsımı...
Kuşun cinsini ve adını Trakuş sitesinden öğrendim. Bu Bir Kızılgerdan. Bizim buraların yerlisi, devamlı kuşlarından. Bu site kuş fotoğrafçılığına gönül vermiş insanların nefis fotoğrafları ve bilgilerle dolu... Kuşun sesini bile dinleyebiliyorsunuz. Dinlediğimde aslında bu kuşun sesine aşina olduğumu fakat daha önce kuşa dikkat etmediğimi anladım. Dikkat etmediğimiz ve bakmasını bilmediğimiz için güzelliklere yabancıyız aslında.


Aynı kuşun diğer bir pozu.


3 Aralık 2009 Perşembe

Sonbahar'da ağaçlar- 2


Trees, originally uploaded by coskunTR.

Sonbaharın son günüydü. Yürümek istedim. Fotoğraf makinemi de alıp yola çıktım. Trafikten ve kalabalıktan uzaktır benim yolum. Ağaçlara doğaya doğrudur. Garip bir sessizlik vardı. Sanki yorgundu doğa, ama hayır- insanlardı yorgun olan. Kurban etmenin huzuruyla çekilmişlerdi evlerine bu son günde. Ağaçlarla çevrili dar bir yolda yürürken ben bozmuştum sessizliği ki, iki sincap hızla tırmandı kavak ağacının güvenli doruğuna. Pür dikkat baktılar bana, geçip gitmem için. Kargalar ve martılar birlikte uçtular gökte. Birbirlerini anlıyorlar mı acaba? Dere boyu caddesinde yürüdüm, melodisini dinledim derenin, taa denize uzanan ve son bulan orada.

Yapraklar hızla dökülüyor yere ve soyunuyor ağaçlar, kışa hazırlık. Ne garip değil mi: Biz tam tersine giyiniyoruz kış gelince. Belediyenin onca anonsuna rağmen dere boyunca atılmıştı, işkembeler, ayaklar, deri kalıntıları. Yaşam ve ölüm...

Yaban çiçekleri orda burda özgürce açmıştı yine de... Bunca hoyratlığına rağmen insanın, az da olsa ümit vardı geleceğe dair...

24 Kasım 2009 Salı

Neden bisiklet ?



Mavi bisikletim; iki yıl önce sadece 75 liraya almıştım. Vites sistemi yoktur.(Single speed).Yani ön ve arka dişliler tek. Eski bir bisiklet; parçalarının
yapım yerleri: Almanya(West germany), İsviçre, Fransa, İtalya gibi avrupa
ülkeleri. Şimdiki bisikletlerin yapım yerleri uzakdoğu. Kadrosu çelik, çamurlukları
krom(Hastasıyım). Sadece arka göbek(orijinali kontra-pedal ve göbekten 3
vitesliydi ama ne yazık ki bozuktu.) ve gidonunu değiştirdim. Ağırlığı:
12.5 kg.
Alışverişte, bakkal ve yakın yerlere giderken(Gölcük,İzmit v.s.), küçük
kızımla gezinti yapmak için bu sade ve güzel bisikletimi kullanıyorum.
Neden bisiklet kullanmalı sorusuna çok cevap yazılmıştır. Maddeler halinde sıralamayı sevenler uzun listeler yapmışlardır. Ben bunlardan alıntı yapmayacağım ve kendi düşüncelerimi yazacağım...

21 Kasım 2009 Cumartesi

Yazdan kalma bir günde...


Biz dostum Serhad ile Ereğli köyünde buluşmayı alışkanlık haline getirdik. Ben Karamürsel'e doğru pedallıyorum. O, Eskihisar'dan Topçular'a geçip buluşma noktamıza pedallıyor. Ortada buluşuyoruz adeta. Karamürsel sahilinde kahve molası verip, Ereğli köyüne pedallıyoruz. Dingin, sessiz ve sakin sahildeki çay bahçesinde simit eşliğinde çaylar, öylesine sohbetlere (Kültür birikimi aramayın bu sohbetlerde ! ) ortak ediliyor. Kimi zaman bu küçük balıkçı köyünün alçak tavanlı balık evinde, hamsi tava yediğimiz de oluyor. Martılar, karabataklar ve ismini bilemediğim deniz kuşları ihtiyar balıkçının ağlarına eşlik ediyor. İzmit körfezi fon oluyor manzaramıza. Gün bitiyor ve vedalaşıp dostça, ters yönlere pedal basıyoruz, dinlenmiş, mutlu...

17 Kasım 2009 Salı

Sonbahar'da ağaçlar- 1

Puslu, gri bir gündü. İnce ince yağmur yağıyordu. Sonbahar ağaçlarının rengarenk yapraklarında yağmurun sesi... Kış hazırlıkları sürmekte tüm ağaçlarda, döngü devam etmekte... Ayaklarımın altında yapraklar, düşmüş ıslak toprağa... Ve ben yürüyorum, sadece yürüyorum...

11 Kasım 2009 Çarşamba

Çılgın Kalabalıktan Uzak...

 
Pazar günüydü. Kasım ayının en güzel günlerinden biriydi. Hava açık ve sıcaktı.üzel günü doğada pedallayarak geçirmeye karar vermiştik. İzmit'te buluşacak ve Tahtalı göletine doğru pedallayacaktık...

6 Kasım 2009 Cuma

Gökova Pedallarımın Altında

Neden Gökova'ya gittim? Çünkü, bisikletime daha uzak yerleri göstermek istiyordum. Şaka bir yana, gitmek duygusu öyle birşey ki az çok hepimiz hissederiz onu. Bu etkinliğin topluca (150 kişi) yapılıyor olması, Gökova körfezinin dayanılmaz cazibesi, çadırda konaklanacak olması, denize girebilecek olmam, yolda olmak, gitmek, gitmek, gitmek...
Tura katılmak fikri uzun zamandır şekillenmişti zihnimde, Serhad'da olumlu fikir bildirdi, bizim oralardan genç dostumuz Emre'ninde gideceğini ramazan bayramında, babası kadim dostum Faruk ile bizi ziyaretlerinde öğrenmiştim. Neyse bağlantılar kuruldu, hazırlıklar yapıldı ve gitme günü geldi çattı.
Akyaka'ya gidiş: 23. ekim-Cuma; Biletleri Gölcük'den almıştım. Efe-tur'dan aldım. (Kişi başı 50 tl) Akşamüstü, eşyalarımı daha önce yerleştirdiğim ve kendi imalatım olan tur çantalarımı, çadır ve mat ı bisikletime yerleştirdim. Bisikletle ilk defa bu kadar yüklü gidecektim. Yüküm yaklaşık 15-20 kg. arasındaydı. Ailem benim uzak yerlere gitmeme alışıktı, fakat bu çok farklı bir şeydi. Bisikletleydi. Akşam 20.00 gibi evden seremoniyle( yola su dökmek) ayrılıp, Gölcük otogarına pedal bastım. Pedallarım kilitli (spd) olduğundan, tecrübem bir hafta bile olmadığından ve iki gün önce durduğumda sol ayağımı kurtaramayıp düştüğümden, daha da tedirgindim. Ama korktuğum olmadı ve çok rahatlıkla 7 km ötedeki otogara ulaştım. İnsana başlama cesareti yeter, gerisi gelir.
Bir korkum da otobüs şöför ve muavininin bisiklet alımında çıkarabileceği sorundu. Fakat bu korku da yersiz çıktı. 20.55' de Gölcük'den hareket ettik. Serhad Altınova'da bindi. Bu arada Emre'nin yanımıza gelmesiyle onun da aynı araçta olduğunu öğrendik, Seymen'den binmiş.
Gece yorucu ve uykusuz bir yolculuktan sonra, sabah 07.00' de Akyaka sapağında indik.



2 Kasım 2009 Pazartesi

Bisikletle yakın köyler


13.Ekim- Salı gününü Serhad ile birlikte, yeşillikler arasında, dağ-bayır turlayarak geçirdik.
Serhad' a bahsetmiş ve davet etmiştim. Gel bizim samanlı dağlarının doğası nefistir, köylerin içinden geçen güzel rotalar var, demiştim.
Sabah arabasıyla benim eve geldi ve dağ bisikletlerimizle yola çıktık. Yazlık ve Hisareyn köylerini geçerek İhsaniye deresini geçen köprüye geldik.

 İhsaniye'den itibaren güney yönünde tırmanışa başladık. Hedefimizde önce Hamidiye köyü var.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Yalova Çiçek fuarı ve ağaçlar.net


Cumartesi (10.Ekim) günü Yalova'ya gittik. Eşim, küçük kızım ve anne-babam. Hava tam gezenti havası. Yalova'da çiçek-bitki fuarı varmış, ağaçlar.net ten öğrenmiştim. Hanım böyle şeyleri sever, onlar içinde bir değişiklik olur.
Büyüklerimizi Yalova pazarında indirdik, biz tigem-Termal yolu üzerindeki fuara gittik. İnternet üzerinden davetiye almıştık, yoksa giriş kişi başı 5 lira. Fuar dev çadır-sera benzeri bir kapalı alandaydı. Öğlen bire kadar dolaştık ve hanım birkaç çiçek aldı.
Fotoğraflı anlatım için...;

5 Ekim 2009 Pazartesi

Denizçalı-Dağ bisikleti yarışı ve köyler.


1. Kazımpaşa Turu:Geçen perşembe (1.Ekim) sabahı ani bir kararla bisiklet turuna çıktım. Akşam Serhad'ı aramış fakat çalıştığını öğrenmiştim. Fotoğraf makinalarımında pilleri boştu, yanıma almadım. Yola çıktım, İzmit yönünde ilerlerken nereye gideceğime hala karar verememiştim. Yol beni Kullar'a götürdü, rota kafamda şekillendi. Akmeşe-Kazımpaşa-Adapazarı yapıp geri dönecektim.

4 Eylül 2009 Cuma

Bisikletle Tepeköy turu


3.Eylül-Perşembe günü; açık,sıcak ve rüzgarsız bir havada arkadaşım Berk ile Karamürsel-Tepeköy ve dağlarına güzel bir tur yaptık.
Berk beni akşamdan aradı ve ertesi sabah 1030 gibi Yeniköy köprüsünde buluşup pedallamaya başladık. Gölcük-Değirmendere-Halıdere-Ulaşlı-Ereğli'yi bir solukta geçtik. Ereğli'nin çıkışında solda Tepeköy tabelasını gördük. Ve tırmanış başladı. Ama aynı zamanda trafikten kurtulmuş olduk. Tepeköy yolu oldukça dik bir rampayla 3 km kadar sürüyor. Resimler konuşsun;

23 Ağustos 2009 Pazar

Bisikletle Kartepe Zirvesi


Bizim bölgemizin en yüksek tepesi samanlı dağlarından Kartepe'dir. Eskiden adını daha çok anardık, tepesindeki tv. vericisine çevriliydi antenlerimiz. O zamanlar adı Keltepe idi.
Bu cumartesi(22 Ağustos) havanında açık ve güzel olmasıyla, bisikletle Kartepe'ye çıkmaya karar verdim. Zaten bisikletforumdan İstanbul'dan gelip dağa ve vericinin bulunduğu zirveye çıkanları okudukça, çıkma isteğim artıyordu.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Bisiklet Gezisi- Saraylı köyü ve Sapanca gölü

Saraylı Köyü gezisi: 10.Ağustos-Pazartesi günü kısa bir belgeleme turu yapmak istiyorum.
Gölcük'e bağlı bu köye daha önce gitmiş, fotoğraflarını çekememiştim. Evden çıktıktan sonra ana yola (D-100) çıkmadan İhsaniye üzerinden gidiyorum. Bu yollar benim devamlı antrenman yollarım. İnişli-çıkışlı yolları, müthiş doğası, köylerin içinden geçilmesi, sakin olması, temiz havası, derelerinin müziği....
Neyse, deprem kalıcı konutlarını geçtim. Kısa ve dik bir rampayı çıkınca mezarlıklara geldim. Sola dönerek Saraylı köyüne giriş yaptım.

8 Ağustos 2009 Cumartesi

Bisiklet Gezisi- Nüzhetiye, alabalık

4.Ağustos, Salı günü; sık sık yaptığım kısa antreman turlarından birine daha başlıyorum. Nereye gideceğime karar vermeden, Gölcük yönüne doğru pedal basıyorum. İhsaniye üzerinden sola dönerek Ümmiye köyü yoluna sapıyorum. Bu yol beni, takip ettiği dere vadisi boyunca götürüyor.

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Bisiklet Gezisi- Karadeniz-Kerpe kıyıları


Son günlerde havaların güzel olmasından mıdır, yoksa yeni tur bisikletimin cazibesinden midir bilemiyorum; sürekli bisikletle gezmek, pedal çevirmek, onun üstünde olmak istiyordum.
Geçen pazar günü (26 temmuz) yeni bisikletimi uzun turda deneme arzusuyla yanıp tutuşuyordum. Bisiklet benim için bir tutku olmuştu. Hani derler ya ''Adrenalin bağımlısı'' biriydim ben de artık!
Forumdan arkadaş Dr.Serhad'ı aradım ve yapabileceğimiz tur alternatiflerini sıraladım. Uzatmayayım, sonuçta Yalova'ya gitmeye karar verdik. Yalova'dan da Çınarcık'a gitme gafletine düştük. Yolları dar, yazlıkçı trafiği korkunç, pazar günü... Sonuçta o gün ben; aşırı yorgun, son km.'lerde adeta bitkin ve bir günde 155 km. bisiklet sürmüş olarak eve vardım.
Pazartesi günü dinlendim. Ve Kerpe'de yazlıkta bulunan genç arkadaşım Berk'i aradım ve yarın Kerpe'ye gelmek istediğimi belirttim...

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Bisiklet Gezisi- İznik


Bisiklet yol arkadaşlarım Serhad ve Volkan ile birlikte 2 günlük İznik bisiklet turu gerçekleştirdik. Arkadaşların bizim eve gelmeleri ile sabah 0930 gibi bisikletlerimizle gezimizi başlattık. Eski ipek yolunu (Selimiye-Lütfiye-Sofular köylerinden geçen) takip ederek ve sürekli tırmanarak Senaiye köyüne ulaştık. Bu köyden sola saparak 6-7 km stabilize dağ yolundan gittik. 800 metre yüksekliklere çıkmıştık. Etrafımız orman ve yeşilin her tonunun bulunduğu Samanlı dağlarının güzel doğasıyla çevrelenmişti.

22 Haziran 2009 Pazartesi

Bisiklet Gezisi - Arifiye'den Soğuksu'ya

Pazar günü İstanbul'dan arkadaşların yapacağı Arifiye-Soğuksu bisiklet turuna katılmak üzere evden 0730'da çıktım. Sabah serinliğinde rahat rahat pedallayarak sahilden İzmit-Kırkikievler tren istasyonuna vardım. Arifiye için 2.5 lira verip 09.10 trenine bilet aldım...

12 Haziran 2009 Cuma

Bisikletle Yalova'ya eşlik turu.

Akşamdan arayan genç bisiklet tutkunu arkadaşım Baki Berk; ''Bisikletle Dört Deniz'' adını verdiği bir tura çıkacağını benimde eşlik edip edemeyeceğimi sordu? -Keşke genç olsaydım ve bu kadar çok sorumluluk yükü omuzlarımda olmasaydı da gelebilseydim. diye düşündüm ve -Yalova'ya kadar sana eşlik edebilirim, dedim...

29 Mayıs 2009 Cuma

17 Nisan 2009 Cuma

Tohumdan Ağaca - 2

İşte yeni doğan Kırmızı Meşe'lerden Biri.

Bu da At kestanesi fidecikleri

İki gün önce ağaç fideciklerimin topraktan çıkmış olduklarını gördüm. Geçen ekim ayı sonunda İzmit'ten At kestanesi ve Kırmızı Meşe ağaçlarından topladığım (yüz tane) palamutları plastik meyve sandıklarına ekmiştim. Aşağıdaki resimde görünen ağaçtanda palamutlar toplayıp ekmiştim. Buradan bakabilirsiniz. Günlerdir sabısızlıkla onların topraktan çıkmalarını bekliyordum. Zamanı gelenler çıkmaya başladılar. Onların aşağıdaki ağaç gibi olabilecekleri düşüncesi beni çok mutlu ediyor. Ben görmesem bile, tohumdan ağaca onları hayal bile etmek bana yeter.

Yaşadığım çevrede ender kalmış bir ulu Meşe ağacı.
Bu büyük meşe ağacının altında dinlenirdik, hemde 40 yıl önce, etrafı boş , kırlık ve çayırlıktı. Kuzular otlardı, çobanlar sıcak yaz günlerinde altında oturur kaval çalarlardı.
Ama yakındır onuda keserler, çünkü çevresi parsellendi, yollar açılıyor, teller çevriliyor, beton evler yükselecek yakında. Ne acıdır ki ağaç yerine beton yetiştiriyoruz toprakta.
Ev, araba ve daha çok eşya tek amacı toplumun. O kadar hızla gidiyoruz ki, farkında bile değiliz görüş açımızın daraldığının. İlerleme buysa, gidilen yer neresi?

4 Nisan 2009 Cumartesi

Fotoğraf Tutkusu


İtiraf etmeliyim ki insanın düşünceleri zamanla değişse ve olgunlaşsa da, eylemleri düşüncelerinin önünde gidiyor. Ben insanlığın tuttuğu birçok yolun doğru yol olmadığına inanırım. Biraz karamsarım gidişat için.
Tüketim çılgınlığı, paranın adaletsiz dağılımı, zengin - fakir uçurumu, doğal kaynakların çılgınca tüketilmesi, doğanın değişimi, açlık, yabancılaşma, kalabalıkta yalnızlık, sıkıntı...
Seçim, geçim, su forumu, nato, danimarka, protesto...
Tüm kötülüklerin ve çatışmaların nedeni, bizim düşünen akıllı yaratıklar olmamız mı acaba.
Sonuç olarak akıllı ve hırslıyız, tam da bu nedenle zayıfız aslında, beğenilmek, sevilmek, yalnız kalmamak, yabancılaşmamak istiyoruz.
Hep bu yüzden internet'te yazıyoruz, yazarak konuşuyoruz, fotoğraflar çekip gönderiyoruz.
Fotoğraf depolama sitelerinde milyarlarca fotoğraf birikmiş, her geçen gün artıyor. Sanki dipsiz bir kuyuya atıyoruz, çöplükler yaratıyoruz. Paylaşıyor muyuz yoksa kendi egolarımızı mı tatmin etme çabasındayız.
Kim ne derse desin ben de tüm çağdaşlarım gibi zayıf insanım. Yüklerimi hafifletmeye, arınmaya, huzurlu olmaya çalışırken gittim kendime yeni bir Fotoğraf makinası aldım.
Kitapçığındaki ilk cümle; ''Bu kamera narin bir cihazdır.'' Yani düşürme, çarpma, çaldırma. Koru onu. Dış dünyamdan korumam gereken bir eşyam daha oldu.
Şimdi harıl harıl nasıl daha iyi fotoğraf çekip, büyük dipsiz çöplüklere yüklerim diye uğraşıyorum. Fotoğraf kusuna gitmeyi planlıyorum. Yapamadım, kendimi soyutlayamadım bu tüketen dünyadan.
Aldığımız ve sahiplendiğimiz her nesne bizi daha savunmasız bırakıyor. Korumamız gerekenler arttıkça biz güçsüzleşiyoruz.
Hangimiz geri dönüp bakmadan, özgür ve yalnız uzaklaşabiliriz, gerekirse bırakabilir miyiz herşeyi ardımızda.

28 Mart 2009 Cumartesi

Işık Kirliliği


Gemi limandan hareket ederdi. Eğer gece ise liman ve şehir ışıkları geminin kıç tarafında kalır, puruvada ise karanlık gemiyi içine çekerdi. Gemi karadan engin denize doğru ilerledikçe, şehir ışıkları ufukta batan güneş gibi kaybolurdu. Gemi denizi yara yara ilerlerdi. Ay gökte yoksa, dolunay değilse, karanlık çok koyu olur örterdi üstümüzü. Böyle gecelerde açık denizde gökyüzüne bakmak sonsuzluğa bakmak gibiydi. Yıldızlar ve samanyolu öyle yakın görünürdü ki, uzansam toplayabilirdim sanki. Tanıdığım yıldızları arardım bir arkadaş gibi, işte kutup yıldızı her zamanki yerinde, sirus, vega, aldeberan, altair, rigel. En sevdiğim orion takım yıldızlarıydı. Onun şekli beni etkilerdi, okyanusta gece vardiyaları zordu. Yıldızlar ve geminin ışıkları, dışarıda engin su çölü...

25 Mart 2009 Çarşamba

Lambalarımızı Söndürelim.

Dünya saati

28.Mart.2009 - Cumartesi akşamı saat 20.30 ile 21.30
arasında bir saat ışıklarımızı kapatıp hiç elektrik kullanmayacağız. Bu eylem tüm dünya'da 3 yıldır yapılmakta. Amaç dünyadaki iklim değişikliğine ve global ısınmaya dikkat çekmek, uyuyanları ve karar verici büyükbaşları uyarmak, uyandırmak. Bir saat hiç elektrik kullanmayarak, çevre için, aydınlık bir gelecek için, çocuklarımız için bu eyleme destek verelim.
Tüketime, küreselleşmeye, doğanın yok edilmesine, sömürüye, adaletsizliğe, sürü olmaya karşı duralım. Aşırı enerji tüketiminin dünyamızı ne hale getirdiğinin farkında olanların yanında olalım.

24 Mart 2009 Salı

Yürümek - Panoramik bir bakış


''Aceleci dünyamızda yürümek bir nostalji veya direniş biçimi değil, dünyaya açılmadır. Tam bir yürüyüş, dünyanın uçsuz bucaksızlığını bedenin oranlarına indirger. Yürümenin bütün yönlerine açılan kitapta kentin bedeni, hayvanlar, adlar, yolculuğu yazmak, yürüyüşün tinsellikleri başlıklardan bazıları, Rousseau, Nietzsche, Heidegger ise yürümek fiilinin felsefesi üzerinde duruyorlar.''

Evdeyim ve sıkıntılıyım, dışarıda birtakım araçlar ulumakta; -Hizmet için geliyoruz. Hizmetçiniz olacağız sizin,kul köle olacağız, hizmetin hası bizde. Oy ver yeter, gerisine karışma. Vıcık vıcık, çamur, sıkıntı, boğulma hissi. Dışarı çıkmalıyım, sonunda güneş gösterdi parlak yüzünü, kurtulmalıyım bu boğucu ortamdan,
Öğleye doğru yürümeye başladım...

22 Mart 2009 Pazar

Su gibi Aziz ol, evladım.


Yaşlı Kaptan- (Bardağını uzatarak) Su koyar mısın evladım?
Genç Zabit - Buyrun, süvari bey. (Bardağa sürahiden su döker.)
Yaşlı Kaptan- Su gibi aziz ol, evladım.

Neden Fotoğraf çekiyoruz ?


Çünkü bana yaşadığımı, varolduğumu hissettiriyor. Bir an yakalanıyor sanki yaşamdan, hapsediliyor kareye, olabilirmiş gibi, bir yanılsama belki de, ama olsun, yaşam nedir ki zaten birbiri ardına eklenmiş an'lardan başka. Önceden yaşadığım bir an diyor ki bana; oradaydın, sen vardın, yaşadın, geçtin o köprüden dikkatlice, altından sular aktı, zaman aktı biteviye, bir sevdiğinin parmağı bastı deklanşör'e, bir an yakalandı sevgiyle...
Fotoğraf imzamdır benim yaşam da attığım, işte ben de varım, buradayım, sizinleyim, yaşıyorum.
Bir paylaşımdır o, görseldir. Görünürse, bakılırsa, hakkında konuşulursa anlamlıdır. Onun için saklanır, depolanır, paylaşılmazsa yoktur.
Fotoğraf yaşamın ta kendisidir, geçmişe uzanan, hatırlatan gelip geçtiğini zamanın.
Ne kadar da benzer yaşam o fotoğraf'a; zaman su gibi akmakta ve biz köprüden geçmekteyiz güvensizce, tutunmak isteriz yaşama, ince teller avuçlarımızda, sanki der -her an düşebilirsin!

19 Mart 2009 Perşembe

Ağaçlar Ölmesin.

Söğüt ağacı, kökü sökülüp atıldığı halde tomurcuklanmış, yaşamak ister insana inat.
Benim yaşadığım yerde ağaçlar yaşardı, sıcak yaz güneşinde gölgesinde yürürdük, yol kenarında meşe ağaçlarının, söğütlerin altında böğütlen yerdik. Doğal, katkısız. Yollar dardı. Kıvrılarak giderdi, her kıvrımın ardında yeni bir manzara çikardı önünüze, merak ederdiniz sonrasını yolun. Yazın toz, kışın çamur olurdu. Dar kıvrım kıvrım yollar, kenarları ağaçlı yollar, dipleri çalılı yollar...
Hayvanlar ölmezdi yollarda, yılan, kaplumbağa, kertenkele, kurbağa, kirpi, sincap...
Kuşlar öyle bir öterdi ki, bilinmezdi mozart, bach, çaykovski...
Sonra motor gürültüleri çoğaldı. Yollar yetmez oldu bize. Yollar genişletildi, asfaltlandı, toprak güneşe hasret bırakıldı.
Şimdi; geniş asfalt yollar, dümdüz giden yollar, sıcakta buram buram yanan yollar, yağmurda sel olan yollar, ağacı yok yollar, motorlu canavarlarla hız yaptığımız yollar...
Artık daha hızlı gidiyoruz her yere, zamanımız yok dinlemeye kuş seslerini, işimiz acele.
Hapsettik kendimizi geniş beton evlere, daha büyük ve güçlü arabalara, sanal yaşamlar kurduk.
Farkında bile değiliz verdiğimiz zararın, yok etmekteyiz doğal olan ne varsa.

16 Mart 2009 Pazartesi

Okuduklarım

Bu kitabı ikinci kez ve bir günde okudum. Altını çizdiklerimle kitap gerçekten çarpıcı ve düşündürücü...
Kitap YKY çıkmış, 215 sayfa.
Arka kapağında kitap hakkında şunlar yazılmış;

14 Mart 2009 Cumartesi

Papatya

Doğa'nın muhteşem armonisi bir çiçeğin detayında saklı.
Böyle yalın ve düzenli ki, neden arıyor insan arkasında.
Bulmak imkansız olsa da sakladığı sırrı siyahında.
Beyaz yapraklarıyla uzanıyor aydınlığa, diyor:
Devam et aramaya, karanlıklar çıkar aydınlığa.

13 Mart 2009 Cuma

Para... Para... Para...

Ben hayatım boyunca para'yı amaç olarak benimsemedim. Çocukluğum 60'lı yıllarda geçti...

11 Mart 2009 Çarşamba

Uslu Vatandaş


Ben uslu vatandaşım, itiraf ediyorum.
İsmime bakmayın siz, coşmadım ben özgürce.
Çocuktum, sen sus, konuşma, taşma dediler.
Dinledim, saygılı oldum, eleştiremedim kalıpları.
Hiç bisikletim olmadı benim çocukken...

5 Mart 2009 Perşembe

Fotoğraf'lar - Hayvanlar alemi

Fotoğraf bakıştır dünyaya , geçmiştir ama bugüne kalan bir izdir aynı zamanda.
Balık akvaryumdan sanki dışardakilere birşeyler söylemek istiyor...

4 Mart 2009 Çarşamba

Gönen Kaplıca tatili

Yarıyıl tatilini fırsat bilip, eşim ve küçük kızım da dinlenmiş olurlar düşüncesiyle, geçen yılda gittiğimiz Gönen kaplıcalarına gitmeye karar verdik. Anne- babamın Yıldız otel için %50 indirim kartından da faydalanarak 5 gün için yer ayırttık.
Otelin arka bahçesindeki sıcak havuzda manzara.

3 Mart 2009 Salı

Fotoğraf'lar - Konuşmalar

Doğa, bakmasını bilen gözlere herşeyi söyler; o çeşitlidir, sonsuzdur, derindir, bir o kadar da pusludur sakladığı sırlarıyla. Durup seyretmelidir bazen bakmalıdır insan, o dev o ulu ağacın bile bu resmin içinde ve bu resmin bir parçası olduğuna...

Takvim yaprağı


Hepimizin bir doğum günü var. Ama sanırım yaş ilerledikçe anımsanmaz bu günler, çocukluktaki kadar. Bilgisayarın yanındaki duvar takvimi bana anımsattı. Bir an yaprakları geri saysam kaç tane yaprak koparmışım yaşamdan diye düşündüm. Belki biraz sanal bir geri sayım olacak ama tam 17885 (onyedibinsekizyüzseksenbeş) adet takvim yaprağı ediyor. Üst üste konulsa boyumu geçiyor sanırım.
Fakat yaşam budur işte. Günleri koparırız ve atarız bir takvim yaprağı gibi. Belki bazen saklarız bazılarını, bunlar bizim için önemli günler, yol ayrımlarıdır. Ama ne kadar saklasakta, sararır yok olur o yapraklar.
Düşecek bundan sonra, sonbahar da ağaç yaprakları gibi takvim yapraklarıda.
Ağaç yapraklarını her yıl döktü diye hüzünlenir mi? Hayır.
Döngü sürer, yenilenir yapraklar baharda öylesine güçlü, öylesine parlak.
Ben kopardığım yaprakları hesapladım ama koparacaklarımız sırdır söylenmez bize.
Hep merak edelim diye, bu sonsuz akışta neredeyiz...
Ben bir ağaç gibi her yeni yaprakta yeniden canlanmak isterim.
Doğa bana öğretir, tomurcuklarından yeni yapraklarını doğuracak ağaçlar.
Asla kaygı duymamalıyım gelecekten, ben baharda doğmuşum.

1 Mart 2009 Pazar

Fotoğraf'lar ; Siyah-beyaz anılar.

Rahatsızlığım nedeniyle evde kalınca, havalarda soğuk ve yağışlı olunca eski fotoğrafları karıştırdım. Eski siyah-beyaz fotoğraflarımı paylaşmak istedim...

27 Şubat 2009 Cuma

Gölcük , Yarhisar- müze gemi gezisi

Dışarıda hava çok soğuk ve yağmurlu. Ben henüz bisiklet gezilerime başlayamadım. Bu nedenle eski tarihli fakat güncelliğini yitirmeyecek bir güzelliğe çocuklarımla yaptığım gezinin anlatısını ve resimlerimi sunuyorum...
Kavaklı balıkçı barınağı, arka planda Donanma ve Tersane

25 Şubat 2009 Çarşamba

Yaşadığım Yer

Doğduğumuz bir yer vardır hepimizin, kayda geçer koca kara kaplı defterlere. Sonra, sonra önümüze yollar çıkar ömür denilen sonlu yazgıyı gitmemiz için. Kimimiz seçeriz yolumuzu, ya da seçtiğimizi sanırız. Kimimize yolun bir yerinde dur denir, dur yolcu. Belkide soluklanmak ister bu ruh, barınmak ister, yaşamak ister de doyamaz yaşadığına.
Doğduğumuz yer değişmez ama yaşadıkça değişir herşey...

23 Şubat 2009 Pazartesi

Böbrek taşı - Bölüm. 2

Ertesi gün, 11.Şubat-Çarşamba Derince'ye hastaneye gittik. Cevdet bey'le konuştuk. Filimlere baktı. İsteseniz hemen bir seans yapalım, dedi. Fiyat 650 tl ve özel, kurum anlaşması yok. Tonton bir insan(radyolog,ssk'dan emekli), bana güven verdi, ama yarın sabah geleyim, dedim.
Sabah 0930'da hanımıda yanıma alıp gittim. Hemen kabadan ağrı kesici yapıldı. Minik hemşire -biraz yakar beyefendi, dedi. Ben hiç birşey hissetmedim ve -eliniz çok hafifmiş, dedim. Gülümsedi.
5 bardakta su içtim ve taş kırma odasına indim. Odanın görünüşü aşağıdaki resmin benzeriydi.

Böbrek Taşı - Bölüm. 1

''Taş yerinde ağırdır.'' Bu sözün anlamını en iyi bilenler böbrek taşı düşürenlerdir.
Benim taş düşürme maceram eskiye dayanıyor. Öncelikle taş hastalığının asıl sebebi ırsidir ki bana da annemden mirastır. (Annem tek böbreklidir. Defalarca taş düşürmüş ve bir kez de taş kırdımıştır.) Ben daha önce iki kez taş düşürdüm. Bu taşlar mercimek tanesi tabir edilen 3-4 mm çaplarında taşlardı ve beni 30 yaşlarımda epey kıvrandırmışlardı. Fakat 20 yıldır başka taş düşürmemiştim ve insanoğlu çektiği acıları zamanla unuttuğu için bende unutmuş ve kontrollerimi ihmal etmiştim. Son 8 yıldır doktora gitmemiş ve bununla öğünmüştüm. Ancak içimde bir yerlerde kader ağlarını örmeye devam etmiş ve sol böbreğimde taş oluşturmuştu...

20 Şubat 2009 Cuma

Bisiklet ve Ben

Yaklaşık 2-3 yıldır ciddi anlamda bisiklet kullanıyorum. İş hayatım boyunca 25 yıl hiç bisiklet kullanmadım. Gerçekten büyük kayıpmış. Çünkü bisiklet beni gerçek anlamda sağlıklı yapan ve mutlu eden bir nesne oldu. Bacaklarıma kuvvet geldi, göbek namına birşey kalmadı, stresim kalmadı, farkındalığım arttı.
Gezi ve spor amaçlı bisiklet kullanıyorum. Aynı zamanda civar kasaba ve köylere artık arabamla değil bisikletle gidiyorum.
Daha önce birçok bisiklet gezisi yaptım. Bu gezilerimi sizlerle zamanla paylaşacağım.
Bisiklet kullanımı ülkemizde çok yaygın değil ve genellikle çocuk oyuncağı olarak görülüyor. Ben bu inanışı kendi adıma aştım. Bisikletin ne kadar zevkli bir araç olduğunu, insanın stresini azalttığını, sağlık kazandırdığını, tasarruf ettirdiğini v.s. ben öğrendim ve uyguluyorum.
Darısı herkesin başına...
Benim dağ bisikleti olarak kullandığım ve gezilerimde genellikle tercih ettiğim bisikletimin markası Corratec (alman) ve Delta bisiklet'ten almıştım. Bir de kısa mesafelerde bakkala, komşu kasabalara, köye v.s. giderken kullandığım eski bir şehir (city bike) bisikletim var.
Yaptığım bazı bisiklet gezi yazılarımı buradan okuyabilirsiniz.


19 Şubat 2009 Perşembe

Tanışma - Hoşgeldiniz...

Yeni bir yazı alanı oluşturmaktaki amacım, kendimi ifade etme isteği ve yaşadıklarımın beni izleyeceklerde uyandıracağı ilgiyi merak etmemdir.
Yazdıklarıma ve fotoğraflarıma alacağım geri bildirimler ve yorumlar, beni daha iyiyi oluşturmada destekleyecektir.
Yaşamda, iyi ve güzel olana yol almak ve paylaşmak gerektiğine inanıyorum; umarım herkes birbirinden birşeyler öğrenir de, dünya barış ve huzur dolu olur.
Doğayı, ağaçları, ölçülü olmayı, basit ve acele etmeden yaşamayı, az tüketmeyi, bisikletle gezmeyi seviyorum.
Görüşmek dileğiyle... Bloguma hoş geldiniz...