17 Nisan 2009 Cuma

Tohumdan Ağaca - 2

İşte yeni doğan Kırmızı Meşe'lerden Biri.

Bu da At kestanesi fidecikleri

İki gün önce ağaç fideciklerimin topraktan çıkmış olduklarını gördüm. Geçen ekim ayı sonunda İzmit'ten At kestanesi ve Kırmızı Meşe ağaçlarından topladığım (yüz tane) palamutları plastik meyve sandıklarına ekmiştim. Aşağıdaki resimde görünen ağaçtanda palamutlar toplayıp ekmiştim. Buradan bakabilirsiniz. Günlerdir sabısızlıkla onların topraktan çıkmalarını bekliyordum. Zamanı gelenler çıkmaya başladılar. Onların aşağıdaki ağaç gibi olabilecekleri düşüncesi beni çok mutlu ediyor. Ben görmesem bile, tohumdan ağaca onları hayal bile etmek bana yeter.

Yaşadığım çevrede ender kalmış bir ulu Meşe ağacı.
Bu büyük meşe ağacının altında dinlenirdik, hemde 40 yıl önce, etrafı boş , kırlık ve çayırlıktı. Kuzular otlardı, çobanlar sıcak yaz günlerinde altında oturur kaval çalarlardı.
Ama yakındır onuda keserler, çünkü çevresi parsellendi, yollar açılıyor, teller çevriliyor, beton evler yükselecek yakında. Ne acıdır ki ağaç yerine beton yetiştiriyoruz toprakta.
Ev, araba ve daha çok eşya tek amacı toplumun. O kadar hızla gidiyoruz ki, farkında bile değiliz görüş açımızın daraldığının. İlerleme buysa, gidilen yer neresi?

4 Nisan 2009 Cumartesi

Fotoğraf Tutkusu


İtiraf etmeliyim ki insanın düşünceleri zamanla değişse ve olgunlaşsa da, eylemleri düşüncelerinin önünde gidiyor. Ben insanlığın tuttuğu birçok yolun doğru yol olmadığına inanırım. Biraz karamsarım gidişat için.
Tüketim çılgınlığı, paranın adaletsiz dağılımı, zengin - fakir uçurumu, doğal kaynakların çılgınca tüketilmesi, doğanın değişimi, açlık, yabancılaşma, kalabalıkta yalnızlık, sıkıntı...
Seçim, geçim, su forumu, nato, danimarka, protesto...
Tüm kötülüklerin ve çatışmaların nedeni, bizim düşünen akıllı yaratıklar olmamız mı acaba.
Sonuç olarak akıllı ve hırslıyız, tam da bu nedenle zayıfız aslında, beğenilmek, sevilmek, yalnız kalmamak, yabancılaşmamak istiyoruz.
Hep bu yüzden internet'te yazıyoruz, yazarak konuşuyoruz, fotoğraflar çekip gönderiyoruz.
Fotoğraf depolama sitelerinde milyarlarca fotoğraf birikmiş, her geçen gün artıyor. Sanki dipsiz bir kuyuya atıyoruz, çöplükler yaratıyoruz. Paylaşıyor muyuz yoksa kendi egolarımızı mı tatmin etme çabasındayız.
Kim ne derse desin ben de tüm çağdaşlarım gibi zayıf insanım. Yüklerimi hafifletmeye, arınmaya, huzurlu olmaya çalışırken gittim kendime yeni bir Fotoğraf makinası aldım.
Kitapçığındaki ilk cümle; ''Bu kamera narin bir cihazdır.'' Yani düşürme, çarpma, çaldırma. Koru onu. Dış dünyamdan korumam gereken bir eşyam daha oldu.
Şimdi harıl harıl nasıl daha iyi fotoğraf çekip, büyük dipsiz çöplüklere yüklerim diye uğraşıyorum. Fotoğraf kusuna gitmeyi planlıyorum. Yapamadım, kendimi soyutlayamadım bu tüketen dünyadan.
Aldığımız ve sahiplendiğimiz her nesne bizi daha savunmasız bırakıyor. Korumamız gerekenler arttıkça biz güçsüzleşiyoruz.
Hangimiz geri dönüp bakmadan, özgür ve yalnız uzaklaşabiliriz, gerekirse bırakabilir miyiz herşeyi ardımızda.