5 Ekim 2009 Pazartesi

Denizçalı-Dağ bisikleti yarışı ve köyler.


1. Kazımpaşa Turu:Geçen perşembe (1.Ekim) sabahı ani bir kararla bisiklet turuna çıktım. Akşam Serhad'ı aramış fakat çalıştığını öğrenmiştim. Fotoğraf makinalarımında pilleri boştu, yanıma almadım. Yola çıktım, İzmit yönünde ilerlerken nereye gideceğime hala karar verememiştim. Yol beni Kullar'a götürdü, rota kafamda şekillendi. Akmeşe-Kazımpaşa-Adapazarı yapıp geri dönecektim.

Kullar'dan sonra; her iki yanı ulu çınar ağaçlarıyla sarmalanmış, dar ve tehlikeli ama bir o kadar da güzel Çuhane caddesini geçtim. D-100'de ilerleyip sola geçip Akmeşe yoluna girdim. Yol dümdüz gidiyor ve beni bir sulama göletinin yanına getiriyor, kıyısında piknik yapanlar var. Hava çok güzel ve rüzgarsız. Rampalar başlıyor ve Karaabdülbaki ve Sapakpınar köylerini geçiyorum. Sapakpınar' da köy çeşmesinde mataralarımı dolduruyorum ve bir gençle sohbet ediyorum. Nereye gittiğimi soruyor ve yolum hoşuna gidiyor.
Bu civarda sık sık meşe koruluklarına rastlıyorum. Yol kenarında bir domuz ölüsü görüyor ve tedirgin oluyorum.
Nihayet yaklaşık 300 mt. tırmandıktan sonra bir petrol istasyonunun olduğu, Akmeşe kavşağına ulaşıyorum. Akmeşe'ye girmeyip ilerliyorum, iniş başlıyor. Virajlı yollardan hızlıca Adapazarı ovasına iniyorum. Ova solumda-kuzeyde, dağlar ve ardlarında Sapanca gölü sağımda düz yolda ilerliyorum. Kazımpaşa'ya varınca meşhur köftecisinde öğle yemeğimi yiyorum. Evden beri 50 km'den fazla gelmişim. Yemekten sonra 10 km. gidince trafik yoğunlaşıyor. Adapazarı'nın şehir trafiğinden bir an önce kurtulmayı isteyerek D-100'e giriyorum. Sapanca gölünü doğu-batı yönünde geçerek Uzuntarla'ya varıyorum. Ve Uzuntarla-Acısu-Suadiye yolunu takip ediyorum, yeşil-mavi beni sarmalıyor. Sabah giderken yolların o sakinliğinin aksine, ara yolları seçmeme rağmen öğleden sonra çılgın araç trafiğinden kurtulamıyorum. 120 km ve 6 saat bisiklet sürmüşüm.

2. Denizçalı Turu : Pazar günü (4.ekim), daha önce ailecek gittiğimiz ve dağ bisikleti yarışlarını seyrettiğimiz Denizçalı'ya tur düzenlemeye karar veriyoruz. Serhad Topçular'dan katılacak ve o çevreyi gezeceğiz.
Sabah 0800 gibi evden çıkıyorum. Pazar sabahı olmasına rağmen trafik yoğun. Rüzgar arkamdan ve hafif esiyor. Hızlıca Karamürsel'e ulaşıyorum. Yol yapımı var, sahilden şehir içine giriyorum. Karamürselliler pazar uykusunda, sokaklar ıssız. Poğaçacıya girip çay eşliğinde bir poğaça yiyor ve aldıklarımı paket yaptırıyorum. Biraz sohbettten sonra tekrar ana yola çıkıyorum ve Topçular'a 10.00'da varıyorum. Serhad, Cengiz ve Volki'yi görüyorum, selamlaşıp hal-hatırdan sonra Taşköprü yönüne pedal basıyoruz. Köprünün üstünden geçip güneye yöneliyoruz. Yol kenarında mola verip kahve içiyoruz, ve sonra Denizçalı 6 km. tabelasını görüp sola dönünce rampa başlıyor ve köyün içine kadar sürüyor.
Hava bulutlu fakat öğleden sonraya kadar yağmur tahmini yok.

Zaman zaman % 10 'u aşan eğim var. İki yıl önce aynı yolu ilk defa arabamla çıkmıştım. Bu yolun fazla dik olmadığı aklımda kalmış. Yanılgı tabi, göreceli gerçeklik. Bu nedenle bazen yol tarifi aldığımız kişiler bizi yanıltır ya.

Site, beton evler çılgınlığı her yeri kangren gibi sarmış... Sürekli oturulsa bu evlerde ama hayır çoğu boş ve kapalı duracaktır. Köy hayatı yaşamaya özenen şehirliler, şehirde yaşamak için boşalan köyler.

Yarışın startı henüz verilmemiş, biz oraya vardığımızda saat 12 gibiydi. Masterler ve gençler yarışı başlayacaktı. Sanki bize birileri - hoş geldiniz! diyecek gibi bir düşünce oluştu bir an zihnimde, ama yanılgıydı bu.

İki genç kızımızda yarışmak için bekliyorlar. Tebrikler.

Yarış başlıyor, iki sene önce geldiğimde daha çok katılım ve ilgi vardı. Yine de katılanları ve katkısı geçenleri kutluyorum. Ha bu arada köy kahvesinde oturan köylüler kayıtsızca seyrediyordu olanları, düşüncelerini okumayı isterdim.

Yarış pek ilgisini çekmiyor bizim gurubun ve 1-2 turunu seyrettikten sonra kalkıyoruz, güney yönünde köyler üzerinden bilinmeyende geze geze Altınova'ya varmayı planlıyoruz.

Yol kah iniyor kah çıkıyor, tarlaların arasından bizi taşıyor ve ilk önce İlyasköy'den geçiyoruz. Amacımız Fevziye köyüne ulaşmak ve oradan Altınova'ya inmek.

Fevziye yol ayrımını Serhad'ın telefonundaki haritaya bakmamıza rağmen kaçırıyor ve ileride bir tarlada çalışanlara sormamız sayesinde az geride olduğunu öğreniyoruz.

Bu yola giriyor fakat fotoğraflamaktan ilerleyemiyoruz. Yol o kadar güzel ki, doğal bir tünel sanki.

Fevziye köyü görünüyor.
Yine manzaralı bir tarla kenarında oturup birşeyler yiyor, dinleniyor, sohbet ediyoruz. Çevrede kestane toplayanlar var, ikram ediyorlar, kestane zamanı...
Fevziye köyünün çeşmesinde mataralarımızı doldurup soluklandıktan sonra isabetli bir kararla dönüşe geçip Altınova tabelasını izliyoruz. Hemen her yere ''Yeşil MaviYol'' diye tabelalar dikmişler.

Bir yol ayrımı ve su içme molası.

Sonbaharın renk çümbüşü oluşmaya başlamış...

Yolda sohbet

Fevziye'den sonra nefis bir doğada genellikle inerek Altınova'ya ulaşıyor ve burada vedalaşıyoruz. Ben D-100'de hızla ilerliyorum. Öyle ki Gonca rampasında 60 km. hızlara ulaşıyorum.(tabi ki inişte) Yol yapımında çalışan bir işçi - Beş'e tak beş'e diye bağırıyor arkamdan. Hızlı gitmeliyim çünkü yağmur geliyor. Yağmur beni Değirmendere'de yakalıyor. Bagajımı poşetliyor ve yağmurluğumu giyiyorum. Burada anayoldan çıkıp köy yollarına giriyorum(Örcün-Saraylı). Anayolun yoğun araç trafiğinden ve Gölcük şehir içi geçişinden kurtulmanın en güzel yolu bu yol. Yağmurda hızlı gitmemeye çalışarak iniyorum yokuşları, pıtır-pıtır ses yapıyor damlalar yağmurlukta.
Saat 1800 'de eve ulaşıyorum, yağmur yağmaya devam ediyor. Bisiklet üstünde 7 saat ve 120 km. yol gitmişim. Dört gün içinde ikinci 120 km. , tesadüf olmalı.
Yolunuz açık olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder