29 Mayıs 2009 Cuma

Bisiklet gezisi - Yuvacık barajı

Sabah hava güzel, ben de kendimi gezmeye, bisikletle bir yerlere gitmeye hazır hissediyorum...

Yola çıktım nereye gideceğime karar veremeden gidiyorum. Telefonum çaldı durdum, omuzunda tırpanlı biri selam verdi arkadan yetişerek. Buraların yabancısı, ot biçermiş, saatlerdir yürüyor, iş bulamamış, şu karşı köyde kiraz toplamak için işçiye ihtiyaç olabilir diye yönlendirdim. Para istedi 5 lira. vermedim, içim sıkıldı, bastım pedallara uzaklaştırsın diye gerçeklikten, yolda olmak istiyorum.

Kullar köyüne gelince güneye döndüm, tırmanma başladı. Çok güzel ikiz meşe ağaçlarının altında oturan, sakallı, 70 yaşında, hastalıkları bol, Kemal abiye selam verdim. Tatlı bir sohbete başladık.
Yolu genişletme çalışmaları başlamış, bahçesindeki 60 yıllık karadut ağacı kesilecek diye üzülüyor. Meşeleri kestirmem diyor. Daha hızlı gitsin diye arabalar, genişlemeli yollar! Rampayı göstererek:-Çıkabilecek misin, bundan sonrası hep rampa, dedi. Mataramın suyunu tazelediler, selam edip yola çıktım.

Rampayı çıkmaya başladım, önce kalıcı konutlar, sonra cuma namazı için toplanmış insanlarıyla Yuvacık köyünü geçtim. Tepeden baraj göründü, iniş başladı, baraj güvenlik görevlisiyle biraz sohbet sonra...
Baraj gölünün batı kıyısını takip eden yol boyunca gitmeye başladım. Alabalık lokantaları ve piknik alanları 4 km güneyde, yukarda.










Bu kadim, yaşlı, bilge ve çok çok güzel kayın ağacının karşısında, piknik masasında, saatlece oturup onunla birlikte akan suyun ve zamanın felsefesinden konuşmak isterdim. Bizlerin gazabından nasıl korunduğunu sorardım. Konuşurduk öylesine...

Emniyetsiz bir köprü, geçen de görmedim bir ben vardım o sıra.

Yol kenarındaki yabani kirazdan yedim, nefisti. İki zararsız köpeği taşlayan adama,-neden taş atıyorsun, dedim. - Isırabilirler, dedi. Saldırgan değiller dememe karşın yine de taşlamaya devam etti. Erzurum'luymuş.
Dönüşte ters istikamette 3 bisikletli gençle konuştum; demir yığını bisikletleri vardı, pompaları, yedekleri ve mataraları yoktu. Gençlik işte...

Ben alabalık yerken o beni bekliyor. Yemeği getiren kişi de mutsuz, baraj havzasında olduklarından her an kaldırılma baskısına maruzlar. O yüzden bu salaşlık demeye getiriyor. Hesap 18 lira.

Gölün seviyesi maksimum denebilir, geçen yıl aynı dönemde 5-6 metre daha aşağıdaymış. Bazı ağaçlar suyun içindeler, Sarı çiçeklerin yaydığı çok hoş kokuyu, bisikletle giden veya yürüyen şanslılar hissetti.

Gün ortası olmasına rağmen resimler güzel çıktı sayılır, çünkü doğa harika... Fakat iş makinaları yeni yollar açıyor, karnını yarıyor doğanın.

Sık sık konulmuş uyarılara rağmen, ilimizin içme suyu olan baraj gölüne girip yüzenler, balık tutanlar ve daha önce piknik yapıp artıklarını gölün kenarlarına atmışlara rastladım. Şaşırmadım, üzüldüm. Resimlerimi insansız çektim. Doğayı kirletmedim.
Sonuçta; bir gün, 55 km. ve tatlı yorgunluk...
Yolunuz açık olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder