24 Mart 2009 Salı

Yürümek - Panoramik bir bakış


''Aceleci dünyamızda yürümek bir nostalji veya direniş biçimi değil, dünyaya açılmadır. Tam bir yürüyüş, dünyanın uçsuz bucaksızlığını bedenin oranlarına indirger. Yürümenin bütün yönlerine açılan kitapta kentin bedeni, hayvanlar, adlar, yolculuğu yazmak, yürüyüşün tinsellikleri başlıklardan bazıları, Rousseau, Nietzsche, Heidegger ise yürümek fiilinin felsefesi üzerinde duruyorlar.''

Evdeyim ve sıkıntılıyım, dışarıda birtakım araçlar ulumakta; -Hizmet için geliyoruz. Hizmetçiniz olacağız sizin,kul köle olacağız, hizmetin hası bizde. Oy ver yeter, gerisine karışma. Vıcık vıcık, çamur, sıkıntı, boğulma hissi. Dışarı çıkmalıyım, sonunda güneş gösterdi parlak yüzünü, kurtulmalıyım bu boğucu ortamdan,
Öğleye doğru yürümeye başladım...

 Hava ne sıcak ne de soğuk, hafif bir karayel esiyor. Panayır veya Kadırga denilen 300 metre yüksekteki tepeye yürümek. Evden orası 4-5 km. kadar fakat devamlı tırmanış var. Bu arada evimin deniz seviyesinden 40 metre yüksekte olduğunu belirteyim. Yaklaşık 250 metre yükseklik tırmanacağım, çok kolay bir yürüyüş, yol asfalt, yolun her iki yanı orman. Küçük fotoğraf makinam yanımda. Yol bomboş kimsecikler yok.
Yol boyu arada sırada geçen araçlar klakson çalıp beni almak istiyor, iyi niyetliler ama ben yürümek için yoldayım.

Panayır veye Kadırga- Eskiden rum ve ermenilerde kullanmış eğlence amaçlı.

Baharın renkli yüzü yavaş yavaş kendini göstermeye başlamış; renk renk kır çiçekleri, kuşlar ötmekte, ağaçlar tomurcuklanmakta, dağ kekikleri kokularını salmakta etrafa.


Hava serin olmasına rağmen terledim. Bir saatte tepeye vardım. Aşağıda İzmit körfezi, puslu bir panorama, sessizlik, ufak bir kertenkele kaçıyor hızlıca. Ardımda kaldı yerleşimler, evler sıra sıra, yanyana, üst üste. İzmit-Gölcük yolunda yoğun trafik, araçlar karınca misali. Sürekli bir hareket, kirlilik, tükenme.

Gölcük yönü panoramik görünüşü

Yeniköy yönü panoramik görünüşü.
Kadırga(Panayır) denilen bölge küçük bir yayla gibi, büyükçe bir kırlık alan var tepede, bir de lokanta, meşhur karadeniz yemekleriyle ve manzarasıyla. Yazın şenlikler düzenleniyor bu alanda. Piknik alanı aynı zamanda.
Biraz dolaştım manzarayı seyrettim kuş bakışı ve inişe geçtim. Yol boyları ve tepe, her yerde çöplük ve bira şişeleri. Zavallı yaşamların kin dolu şişeleri. Yeşilay kitapçığında okumuştum. ''Alkol alışkanlığı Bira ile başlarmış''. İçkili yerler azaldıkça, yollardaki şişe ve çöp miktarı artıyor mu ne.


Toprak erezyonu ve çaresiz birçok ağaç.

Her yere arabalar için yollar açıp, toprağın canını çıkartıyoruz.

Tepeler çoğunlukla bodur meşe ağaçları, kocayemiş, defne, çalılık. İki köylü kadın sırtlarına
kestikleri ağaç dallarını yüklenmiş, inmekte patikalardan yuvarlanırcasına. Fidanlar kesilmese keşke.

Köylü kadınları sırtlanmışlar odunları iniyorlar evlerine.

Doğa, orman, ağaçlar sanki sıkışmış, insan yerleşimlerinin arasında, küçük adacıklar. Yokoluşun simgeleri. Yol kenerlarında toprak kaymaları olmuş, ağaç kökleri tutunacak toprak arıyor, yok.
İnsan müdahalesi her yerde, umarsızca, arsızca. Çoğaldıkça insan; azalmakta orman, ağaç, kuş, yabani yaşam. Ormanı ve toprağı yok edip, parklar kuruyoruz sahte, yalnız bitkilerle, asker nizamı sıra sıra. Doğal mıyız, samimi miyiz ? -asla.
İki buçuk saat doğa ile başbaşa. Gördüm, hissettim, kokladım. Tatlı yorgunluk...

Ufak kertenkele, kaçıyor hızlıca otların arasında.

İki ağaç; sevginin canlı heykelleri gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder