2 Kasım 2009 Pazartesi

Bisikletle yakın köyler


13.Ekim- Salı gününü Serhad ile birlikte, yeşillikler arasında, dağ-bayır turlayarak geçirdik.
Serhad' a bahsetmiş ve davet etmiştim. Gel bizim samanlı dağlarının doğası nefistir, köylerin içinden geçen güzel rotalar var, demiştim.
Sabah arabasıyla benim eve geldi ve dağ bisikletlerimizle yola çıktık. Yazlık ve Hisareyn köylerini geçerek İhsaniye deresini geçen köprüye geldik.

 İhsaniye'den itibaren güney yönünde tırmanışa başladık. Hedefimizde önce Hamidiye köyü var.

Tırmandıkça doğa bize nimetlerini sunuyor. Manzara nefis, uzaklarda körfez ve İzmit izleniyor. Hamidiye köyünü geçince 500 metrelerdeyiz. Geçtiğimiz köyler ıssız gibi, kimseler görünmüyor. Doğaya uyumsuz yapılaşma beni cezbetmiyor ve bu nedenle köyleri fotoğraflamıyorum. İnanın terkedilmiş eski köy evleri çok daha estetik ve çevresiyle uyumlu.


Serhad, yeşil örtüyü fotoğraflıyor, aşağılarda eski ipek yolu da denilen Lütfiye boğazı var. Yazın oradan İznik'e gitmiştik.





Yaklaşık 650 metre yüksekliğe çıktıktan sonra inişe geçiyoruz. Önümüzde Şevketiye köyü var. 15 km yol geldik. Yollarda kestane toplayan köylülere rastlıyoruz. Yollara düşmüş kestanelerden yiyoruz, çok tatlı geliyor. Hava açık fakat kuvvetli lodos esiyor.
















Tepede, bir ağaç altında mola veriyoruz. Manzara muhteşem, samanlı dağları dört bir yanımızda.
Sonbahar meşe yapraklarının toprakla buluşmasını sağlıyor, gübre olacaklar toprağa, döngü devam edecek...

Şiddetli lodos esiyor, ağaçlar söyleşiyor rüzgarla, yapraklar saçılıyor etrafa özgürce...


Dik ve virajlı bir inişle İcadiye köyüne ulaşıp tekrar İhsaniye deresi vadisine iniyoruz. Burada sağa dönüp dereyi geçip, Siretiye yönüne doğuya doğru ilerliyoruz. Fotoğraf Siretiye'den.








Geçtiğimiz derede küçük şeleleler oluşturulmuş, insan marifetiyle.

Siretiye'den sonra tekrar rampalar başlıyor ve Mahmuriye köyüne geliyoruz. Küçük bir köy.
Bu civardaki köylerin çoğu az nüfuslu ve eski evler kaderine terkedilmiş. Köyler, genellikle 19. yüzyıl sonlarında kafkaslardan göç eden, gürcü kökenli vatandaşlara yurt olmuş. Ama gençler genellikle köyleri değil, Gölcük gibi şehirleri tercih etmiş.

Mahmuriye köyünden sonra orman içinden geçen yolları takip ederek ve Eskiferadiye yerleşimini geçip Nüzhetiye köyüne doğru yükselerek ilerliyoruz. Yol yapımında çalışan köylüler bize kuşkuyla ve -nereden çıktı bunlar- der gibi bakıyorlar, ya da bana öyle geliyor. Yol ağaçlarla öylesine çevrelenmiş ki adeta doğal bir tünelde ilerliyoruz. Rüzgarın ve bizim bisikletlerimizin sesinden başka ses yok gibi.
Nüzhetiye köyü samanlı dağlarına sırt vermiş, 500 metre yüksekte, bu civarın büyük köylerinden. Ayrıca bu köy şelalesi ve alabalık tesisiyle de tanınıyor. Biz gittiğimizde kapalıydı. Sanırım sezonu bitirmişler. Şelaleye ilkbaharda gitmek gerek, suyun bol aktığı zamanda.

Nüzhetiye'den geçip inişe başlıyoruz. Sık sık durup rengarenk doğayı seyrediyoruz. Samanlı dağları ve ormanları çok çeşitli floraya sahip; meşe, kayın, kestane, ıhlamur ve çınar yoğunlukla bulunan ağaçlar.
Bunların hepsi ben'im ama sahiplenmeden olduğu yerde, zamansızca... Özgürlük; sahiplenmeden her şeyin içinde olmak, sadece bulunmak, kaybedecek hiç ama hiç bir şeyi olmamaktır. Ben'im dediğimiz ne kadar şeye gerçekten sahibiz, kendi ben'liğimizden başka.

Feradiye ve Panayır yerleşimlerinden geçerek, Kadırga denilen ve İzmit körfezinin panoramik manzarasının seyredildiği yerde soluklanıyoruz. Burada bulunan tesiste Mıhlama (Karadeniz yöresine ait bir yemek; tereyağ, özel yağsız peynir ve mısır unu ile yapılıyor.) yeyip çaylarımızı içiyoruz, güzel sohbetler eşliğinde. Saat 18.00'e geliyor. Buradan kalkıp hızlı bir inişle eve ulaşıyoruz.
Önümüzde Gökova'da yapacağımız büyük tur var. Heyecanı şimdiden sardı benliğimi. Yıllarca denizlerde dolaşmanın kazandırdığı alışkanlık mı, yoksa içsel bir duygu mu bilemiyorum; bir yere bağlı kalmaktan hoşlanmıyorum ve yolda olmak istiyorum.
Yaklaşık 45 km yol yaptık. İnişli-çıkışlı yollardan geçtik. Yorulduk. Ama mutluyduk. Trafikten ve gürültüden uzak, doğanın içinde ve doğayla bütünleşerek geçirilen dopdolu bir gün. Birlikte pedalladığımız Serhad'a ve bisikletlerimize teşekkürler...

Yolunuz açık olsun...

1 yorum:

  1. Değerli kaptanım,bayağı zamandır yazmayınca merak ettim,umarım problem yoktur.Gezdiğiniz yerleri tanımasakta sayenizde tanımış olduk.Bende Feribotla Topçulara oradan Taşköprü,Kılıçköy,Dereköy,Çukurköy,İlyasköy,Fevziye,Kızderbent,Bayındır,Boyalıca ,Orhangazi Yalova güzergahını katettim.O güzellikleri anlatmak yetmez yaşamak lazım.Hayırlı günler diliyorum.Hoşca kalın.

    YanıtlaSil