7 Ekim 2011 Cuma

Gökyüzüne bakmak

 Bir zamanlar, yaşadığım çevrede yeşil ve mavinin huzur verici  birlikteliği  göz alabildiğine-ufkumun sınırlarına-uzanırdı. Yemyeşil tepeler,hayvanların özgürce otlatıldığı meralar , toprak patikalı sınırsız tarlalar, yatağında akan dereler ve engelsizce oynadığımız çayırlarımız vardı. Zamanı saymazdık,güneş doğar-gün batardı. Sonra büyüdük...


Okuduk adam olduk, sistemin çarklarında şekillendirildik, bize belletileni hızla yaşadık. Öyle hızlıydık ki çevremizdeki değişimlerin farkına varacak ne zamanımız ne de görüşümüz vardı.
İnsanlar çoğaldı, göçler oldu, tarlalar bölündü, sınırlar çizildi, tel örgüler çekildi, dikine beton yapılar ufkumuzu kestiler,  beton ve asfaltla toprak boğuldu, dereler islah edilip-hapsedildi.
Biz de daraldık, sıkıştık, hapsedildik, tek çıkışımız gökyüzü ve onun sunsuzluğuydu.


Ve ben eski alışkanlığımla sık sık gökyüzüne bakar, orada sonsuz değişimi, bulutların karmaşık ihtişamını, gün batımının kızıla dönüşünü hayranlıkla izlerim.

Bulutlar değişkendir, özgürdür,formsuz ve sınırsızdır. Gökyüzü bize onları armağan ederek monoton bir panoramayı,yaşamın ve sonsuzluğun biteviye tekrarını renklendirmek istemiş olabilir.
Her şeyin gelir-geçer olduğunu ve kalıcı hiçbir eser bırakamayacağımızı bize en iyi bulutlar anlatmalı.
Ayrıldığımız iskele bizim değildir artık...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder