1 Ağustos 2009 Cumartesi

Bisiklet Gezisi- Karadeniz-Kerpe kıyıları


Son günlerde havaların güzel olmasından mıdır, yoksa yeni tur bisikletimin cazibesinden midir bilemiyorum; sürekli bisikletle gezmek, pedal çevirmek, onun üstünde olmak istiyordum.
Geçen pazar günü (26 temmuz) yeni bisikletimi uzun turda deneme arzusuyla yanıp tutuşuyordum. Bisiklet benim için bir tutku olmuştu. Hani derler ya ''Adrenalin bağımlısı'' biriydim ben de artık!
Forumdan arkadaş Dr.Serhad'ı aradım ve yapabileceğimiz tur alternatiflerini sıraladım. Uzatmayayım, sonuçta Yalova'ya gitmeye karar verdik. Yalova'dan da Çınarcık'a gitme gafletine düştük. Yolları dar, yazlıkçı trafiği korkunç, pazar günü... Sonuçta o gün ben; aşırı yorgun, son km.'lerde adeta bitkin ve bir günde 155 km. bisiklet sürmüş olarak eve vardım.
Pazartesi günü dinlendim. Ve Kerpe'de yazlıkta bulunan genç arkadaşım Berk'i aradım ve yarın Kerpe'ye gelmek istediğimi belirttim...

Salı günü(28 temmuz) pırıl pırıl bir güne uyandım. Kahvaltı'dan sonra ben ve bisikletim yola çıktık. Havada sabah serinliği, rüzgar yok, yol düz; daha ne ister bir bisikletli gezgin...

Not:Fotoğrafların detaylı ve toplu gösterimi için üzerlerine tıklayın.
Yeniköy'ün Yoldan görünüşü.
Kandıra yoluna doğru ilerlerken İzmit'te sabah...
Kandıra yoluna girdim. Kandıra 40 km. tabelasını geçtim. Bir prefabrik ev yapım fabrikasındaki bekçi köpek'i uzun süre bana havladı ve tel örgüler olmasa yanıma geleceğini beyan etti. Köpekler dönen tekerleklere hiç dayanamıyor ve sizi taciz edebiliyor. En iyi çözüm köpek saldırısında bisikletten inip bisikleti siper ederek köpeklerin geri püskürmesini beklemek, genellikle biraz havladıktan sonra vaz geçiyorlar, aksini yaşamadım ve düşünemiyorum.!

Yol kenarlarındaki otları biçmeye hazırlanan belediye çalışanından rica edip çektirdiğim fotoğraf. Düz yolda ve serin de yorulmadan buraya kadar gelmiş olmanın mutluluğu yüzüme yansımış...
Yaklaşık evden buraya 18 km gelmişim, ileride rampaların başlayacağının görüntüsü...
Benim rampalardan çekindiğim sanılmasın, aksine onları aşmak, doruklara çıkmak ve ardından hızlı inişlerle ödüllendirilmek bana bir dağcının zirveye vardığında aldığı hazzı tattırıyor sanki...

Kandıra rampasına başlamadan önce bir benzinciye giriyorum. Tuvaletini kullanıp bu arada kapısından da bir oto-portremi rica ediyorum.

İstasyon çalışanlarıyla kısa bir sohbet yapıyorum. Ve gülümsemelerine karşın mutlu olmadıklarını öğreniyorum. İnsanımıza mutluluğun tarifini yapmak istiyorum, fakat yollar beni bekler...

Biraz ilerlemiştim ki, iki köpek-anne ve yavrusu sanırım- yol kenarına terkedilmiş ve bilinçsizce dolaşıyorlar ve her an ezilme tehlikeleri var. Ben hiç değilse yavruyu kurtarabilsem diye düşünürken , bir motorsikletli genç yavruyu alıyor. Hayvanları oraya terkedenleri kınıyor ve tırmanmaya devam ediyorum.

Yaklaşık 5 km. tırmandıktan sonra lokanta-gözlemeci karışımı salaş bir yerde duruyorum. Amacım hem soluklanmak hem de ihtiyaç gidermek. Lokanta sahibine karşıda görülen evin -Ne büyük bahçesi var, diyorum. -Paraları var mutlular, klişe cevabını veriyor. Konuşmak anlamsız.
İnsanlığı düştüğü madde=mutluluk sarmalından ben kurtaramam; eğitimli, kültürlü insanımız bile bu eşitliğe tapıyor.

Mutluluğun sürekli olmayıp anlar da saklı olduğunu bilen ben, şu ağaçların kardeşliğini görüyor ve fotoğrafla o mutlu anı yakalamaktan- mutlu-! oluyorum.

Koca meşe, yanlız fakat mağrur, altında hayvanlarını otlatan çocuklara gölge veriyor. Yaşam da her canlının bir görevi olduğuna ve hiç bir şeyin anlamsız veya gereksiz olamayacağına inananlardanım. Bakış açımız çok önemli...

Gittikçe yükseliyorum ve uzaklarda Samanlı dağları ve İzmit'in uzaklaşan görüntüsü...

Yol tatlı bir eğimle yükseltiyor beni, bir söz geliyor aklıma '' Yaşlanmak bir dağa tırmanmak gibidir, yükseldikçe yorgunluğumuz artar ama ufkumuz genişler.''
İnsanımızın doğa da ev sahibi olmak uğruna doğaya verdiği tahribat her yerde...

İzmit ve körfez'e son bakışım, marmara'yı bırakıp karadeniz'e doğru pedal basıyorum...

Nihayet rampalar ve çıkışım bitiyor ve inişler başlıyor. Ama unutulmasın ülkemiz dağlık bir yapıya sahip ve iniş-çıkışlar hiç bitmiyor. Fotoğrafta yolun sonunda çatıları görünen binalar, meşhur Kandıra F tipi cezaevi.

İşte bahsettiğim birçok kısa rampadan biri, adeta o U şeklindeki kay-kay pistlerinde gibiyim. Kah iniyor, kah çıkıyorum, fakat hep ilerliyorum. Yaşam da böyle değil midir?

Bir gölet ve rastladığım birçok şirin köyden biri, içinde ne yaşamlar saklıyordur kimbilir...

Ağaç fotoğrafları çekmek beni çok mutlu ediyor. Hele de böyle poz verirlerse...

Baki Berk Kayalar kardeşimle buluşuyoruz. Bu genç dostumun Türkiye turunu yeni bitirdiğini belirtmeliyim. Başarılı turunu ve güzel anlatımını buradan okuyabilirsiniz.
Telefonumu açmamışım, beni Kandıra'da bir saattir bekliyormuş ve defalarca aramış. Telefonu açtım. Onu ve eşimi aradım. Ben lay lay lom yolda gelmekten açmayı unutmuş ve gecikmişim. Bu arada rüzgar da poyraz esiyor ve beni engelliyordu. Berk bana doğru pedalladı ve yolda buluştuk. Kandıra'ya geldik. Saat 12'ye geliyordu ve benim karnım acıkmıştı. Kandıra'nın merkezine girdik ve bir lokanta da yemek yedik. Çıkışta lokanta çalışanları -Abi motorsiklet alsanıza bunun yerine, dediler. Gülümsedim. Kalıplara sıkıştırılmış, at gözlüklü beyinlere -Bisiklet'in felsefesini ve verdiğimiz uğraşın anlamını anlatmak imkansızdı.

Kandıra'dan mataralarımızı suyla doldurduktan sonra, Berk'in Kerpe'ye gitmek için sunduğu iki seçenekten ( 1. Baba dağı'ına tırmanıp-400mt- Akçakoca bey'in mezarını ziyaret edip Kerpe'ye inmek. 2. Dağ yollarından sahile inip kıyı kıyı gitmek) 2.sini tercih ettim. Daha düz olacağı ve yorulmayacağım yanılgısına kapılmıştım. Stabilize yollara girdik, terkedilmiş bir açık çöplük alanından geçtik. Bu yolda benim 28 teker bisikletim de başarılı bir testten geçmiş oldu. Her yan orman ve araç trafiği çok azdı. Sıcak kendini iyiden iyiye hissettiriyor ve ben sık sık su molaları vermek istiyordum. Berk'in temposuna ayak uydurmaya çalışıyordum.

Çam ormanları arasından nihayet karadeniz gözüktü. Güzel bir inişle Sarısu'ya ulaştık. Burası Sarısu ırmak'ının kumsalla-karanın arasına girerek buraya Dalyan havası verdiği bir küçük yerleşim. Kumsala yeni yapılmış bir yüzer köprüyle ulaşılıyor. Plastik bidon benzeri,içi boş malzemelerin birbirine eklenmesiyle oluşturulmuş bir köprü. Berk çocukluğunda geldiğinde bir telle çekilen sallarla kumsala ulaşılıyormuş.

Sarısu kumsalı karadeniz'e açık ve kuzeyden rüzgarlı ve bu nedenlerle bugün tehlikeliydi. Rüzgarlı havalarda denizin ve açılmanın tehlikeli ve yasak olduğu tabelelarla belirtilmesine rağmen yurdum insanı denizdeydi.

İşte Berk çocuksu sevecenliğiyle bisikletini tutmadan, kum da nasıl devrilmeden durduğunu gösteriyor. Daha sonra kıyıdaki bir kafe de çay içip dinlendik.

Yolumuz üzerinde Sarısu ırmak'ını bir köprüyle geçtik. Kıyıda balık tutmaya çalışanları gördüm. Irmaklarımız da hala balık kalmış mı diye kendime sorup, şaşırdım.

Hırçın karadeniz'in oluşturduğu birçok koy'a gire-çıka ilerledik. Uzakta Kerpe'yi görünce sevindim, çünkü yorulmuştum. Son olarak Berk beni ağaçlardan gökyüzünün görünmediği bir doğal tünelle varılan Alabalık tesisine götürdü. Mataralarımı burada akan buz gibi sudan tazeledim. Tesis sahibiyle biraz sohbet edip, Kerpe'ye doğru yolumuza devam ettik. Kerpe'ye vardığımızda km. saatim 85 km.yi gösteriyordu. Akşamüzeriydi fakat güneş hala yakıyordu.

Kerpe; etrafı ormanlarla ve nefis doğayla çevrili, karadeniz'e yarımada şeklinde girmiş, kuzey rüzgarlarına kapalı sığ ve ince kumlu bir koyu barındıran eskiden şirin olan bir kasaba. İnsanlar bal bulmuş karıncalar gibi üşüşünce şirinliği pek kalmamış.
Neyse, Berk ile birlikte yazlık evlerine gittik. Annesi ve teyzesiyle tanıştım. Hoş sohbet ettik, simit yedik, çay içtik. Daha sonra gecelemek için pansiyon baktık. Derme-çatma ahşap barakalardan oluşan ve wc'si dışarıda! olan bir pansiyonda 40 tl anlaştım. Böyle bir ilkelliğe bu devirde nasıl ruhsat verirler ve çalışmasına izin verirler anlamak güç, 70'li yılları hatırlattı bana.
Daha sonra berk beni gezdirdi ve yukarıdaki kayalıklardan tehlikeli biçimde denize atlayanları seyrettik. Hafta içi olmasına rağmen Kerpe kalabalıktı. Berk, hafta sonu kalabalıktan evlerinden dışarı çıkamadıklarını, her tarafın çöplük haline geldiğini anlattı.
Akşam yemeğine Berk'lere davetliydim. Annesi ve teyzesi çok güzel bir sofra hazırlamışlar. Eniştesi ve yeğeniyle de tanıştım. Eniştesi müthiş bir insan, neler konuşmuş olabileceğimizi Meyvelitepe sitelerine bakarsanız, tahmin edebilirsiniz. Yediğim zeytinin, domateslerin, sarı,kırmızı karpuzların, kavunun tadları hala damağımda. Ama en önemlisi, sohbetleri ve böyle güzel insanlarla tanışmış olmam. teşekkürler...
Ertesi sabah(29 temmuz) erken uyandım ve denize girdim. Kerpe koyu ıssız ve kıpırtısızdı. İnsanlar tarafından henüz kirletilmemişti. Yaşlı bir beyle selamlaştık, buralıymış, orman memurluğundan emekliymiş, çevredeki çam ormanlarını İngilizler oluşturmuş, endüstri amaçlıymış. Bir selam vererek bir çok şey öğrenmiştim. Daha sonra Kaptan restorant'ta denizin dibindeki bir masada açık büfe kahvaltı ettim, tıka basa doydum.
Berk'le buluştuk ve bisikletlerimize atlayarak bu kez doğu yönündeki Kefken,Kumcağız,Cebeci ve koylarına gittik. İlk durağımız kefken limanıydı...

Kefken limanında bendeniz ve kışın gelmesini bekleyen balıkçı tekneleri...

Kefken adasının en yakından göründüğü buruna kadar gittik. Bozuk ve toprak yollardan geçtik. Berk kıyıları ve kayaçları inceledi. Kumsalda denizin kustuğu çöpleri gördük, insanların en ücra yerlere arabalarıyla ulaştıklarını ve çadır kurduklarını hayretle izledik.

Pembe kayalar bölgesinde bisikletlerimiz, kayalar pembe olmasa da...

Pembe kayalar'ı da gezdikten sonra ben eve bisikletle döneceğimi ve daha 70 km yolum olduğunu hatırladım. Sıcağında etkisiyle şimdiden yorulmuştum. Kerpe'ye döndük, öğle yemeği yedikten sonra Berk'le vedalaştık. Saat: 15.17 olmuştu.
Uzaktan ormanın içine çizilmiş dik bir çizgi gibi görünen Kerpe rampasına doğru bisiklet sürmeye başladım.Kefken sapağına kadar yol çok dar,dik ve emniyet şeridi yok. Rampa, Baba dağı eteklerine kadar sürdü. Sonrasında dün geldiğim yoldan rahat bir yolculukla 20.00 gibi eve ulaştım.
Sonuç olarak; çok yararlı ve güzel 2 gün geçirdim, güzel insanlarla tanıştım, görgüm arttı, iki kişi bisikletle gezdik, doğayla baş başa olduk, çirkinlikleri yaratanların insanlar olduğunu gördük, çöplerin fütürsuzca atıldığını, kuş isimli arabalardan nara atıldığını, arabasız hiçbir yere gitmenin mümkün olmadığı inancının halkımızda yerleştiğini, bisiklet kullanımına alaycı yaklaşıldığı...., tarafımdan gözlemlendi, yaşandı. Yaşam bir yoldur, ben bu yolun iki gününü daha doya doya yaşadım hem de yollarda...

Toplam bisikletle gidilen yol : 187.83 km.
Toplam bisiklet sürme zamanı : 12 saat 25 dk.
Ortalama bisiklet hızı : 14.91 km/h
Maksimum bisiklet hızı : 65.54 km/h
Bu hızlı ve aceleci dünyamızda yazımı sonuna kadar okuyabildiyseniz, ne mutlu bana...
Yolunuz açık olsun...

9 yorum:

  1. Kaptanım buralara kadar geldiğiniz, gördüklerimi ve bildiklerimi paylaşma fırsatını bana verdiğiniz ve hoş sohbetleriniz için ne kadar teşekkür etsem azdır.

    Berk

    YanıtlaSil
  2. Coşkun bey,
    Sizi tanımış olmaktan çok mutlu oldum. Bakış açınız, doğa sevginiz ve enerjinizle örnek bir insansınız. Size zeytin sözümüz vardı, zamanı denk getirememiştik bir türlü. Çok güzel bir tesadüf oldu.
    Sevgiler
    Meyvelitepe

    YanıtlaSil
  3. Coşkun bey,
    Sizi tanımış olmaktan dolayı çok mutlu oldum. Bakış açınız, doğa sevginiz ve enerjinizle örnek bir insansınız. Size zeytin sözüm vardı. Bir türlü zamanı denk getirememiştim. Tesadüf çok iyi oldu.

    Sevgilerimle
    Meyvelitepe

    YanıtlaSil
  4. Çoşkun bey sizi memnun edebildiysek ne mutlu bize:))...Gezinizi öyle güzel anlatmışsınız ki... İyi pedallar...Ailenize sevgiler...

    YanıtlaSil
  5. Kerpe harukalede doğası tertemiz denizi ve taptaze balılarıyla en iyilerin tatil mekanı olmaya aday...
    Sizleri de birdahaki gelişinizde sitemize Kerpe `ye bekliyoruz

    YanıtlaSil
  6. Hocam harika bir gezi olmuş . Gözlemleriniz, yorumlarınız, fotoğraflarınız çok güzel iyi pedallar ...

    YanıtlaSil
  7. İlk başta okurken gözümde hep genç birisi canlandı ama maşallah kendini genç hissedenlerdensiniz. Ben de bisikletle bütün Karadeniz kıyısını gezmyi planlıyorum ilerde bir gün. Umarım gerçekleştirebilirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Blogumu okuduğunuz için teşekkürler, bisikletle gezmeye hiçbir engel yok kendinizden başka, geziye başlayın gerisi gelir. Yolunuz açık olsun.

      Sil
  8. Siteniz çok güzel ve böyle sitelerde Kerpe'nin tanıtımını görünce ne kadar güzel bir cennet olduğuu bir kez daha anlıyoruz Kerpe'nin Kerpe'yi tanıtmak için uğraştığımız sitemize de destek verirseniz seviniriz Sitemizin adresi www.kerpepansiyonlari.com

    YanıtlaSil