10 Haziran 2011 Cuma

Bisikletle Doğançay köyü gezisi


Doğançay Tren Garı - Terkedilmişliğin büyüsü.

Sabah evden çıktığımda bisikletimin beni nereye götüreceğinden habersiz ve hazırlıksızdım.
Buyurun bu gezimin anlatımı ve detaylı fotoğraflarının dünyasına girelim :



Tren yolunu aşan ve beni D-100 yoluna ulaştıran köprü.

Sabah (perşembe) saat 09.00 idi, uzun bir tur için çok geç, ya da ben öyle düşünüyorum. Bisikletimle antrenman amaçlı yola çıkıyorum ve İzmit yönünde ilerliyorum. Hava sabah olmasına karşın sıcak ve puslu, Adapazarı yoluna (sağa,doğuya) sapıyorum. Rüzgar hafif hızım oldukça iyi, yoğun motorlu araç trafiğini saymassak ortam da güzel...


İlk kez gördüğüm bir yapı-market, inşaat çılgınlığının göstergesi. 



Uzuntarla civarlarında durup, soluklanıyor ve fotoğraf için berbat şartlarda (bol güneş, havada pus, nem) çekim yapıyorum. Sapanca gölünün kuzey yönünde ilerleyeceğim.


Arka planda Kartepe (Keltepe)


Nihayet Sapanca gölü kenarında pedallıyorum.


Brisaspor bisikletçileri sabah antremanında.


Ben fotoğraflarını çekene kadar hızla uzaklaşıyorlar.

Göl kenarında fotoğraf çekmek için durduğum sırada Brisa bisikletçileri hızla geçiyorlar, durduğuma üzülüyorum, keşke yolda karşılaşsaydık. On dakika sonra karşı yönden bana el sallıyorlar,-yanlış yoldası dön bizimle gel,diye- Adapazarı'ndan dönmüşler. Bu arada ters yönde, yol bisikletiyle geçen ben yaşlarda bisikletçiyle selamlaşıyoruz, benim kafada çılgın insan görünce yollarda, çocukça seviniyorum.


Sapanca gölü bitiyor, Adapazarına yaklaştım.

Adapazarına vardığımda km.saatim 49'u gösteriyor, saat: 11 civarı, 25 ortalama ile gelmişim. Bilecik yoluna sapıyorum. Güneye dönünce esen lodos beni engellemeye başlıyor, hızım düşüyor.


Bayrakların yapraklanmasına dikkat, rüzgar arttı ve engelleyici.


Geyve boğazında Doğançay köyü yol ayırımı

Yoldaysam ve bir de yalnızsam, pedalları çevirirken adeta transa geçiyorum. İlerledikçe dönüş zamanını da hesap ederek Alifuatpaşa'ya gidip-dönerim kararından cayıyorum, hiç görmediğim Doğançay çekiyor beni içine...


Doğançay girişi -yıllanmış çınarların gölgesinde.

Doğançay'a ulaşmak için çirkin bir köprüden, sütlükahve rengi akmakta olan ulu Sakarya nehrini geçiyorum . Köye girmeden çınarların gölgesinde oturup, bir petrol istasyonundan aldığım iki hazır kek ve meyva suyunu tüketiyorum. Gelen-geçen kişiler selam verip,-hoşgeldin diyorlar. Arkamdan aniden tren geçiyor, yocularını ulaştıracak anadolunun içlerine.


Tren geçiyor...

Trenler geçiyor, bu kadim istasyonda durmuyorlar artık, ne zamandır buradan yolcu almıyorlar, soramayı unuttum.


Doğançay tren garı- Amaçsız, kırgın, zamanın hırpaladığı, terkedilmiş kaderine.

İstasyonun binalarının terkedilmiş ve harap görüntüsünün çekiçi bir yanı var. Tren rayları ve asırlık çınar ağaçları ve geçen trenlerin yarattığı canlılık burasını ilginç ve çekici yapıyor belki. Restore edilip onarılırsa, büyüleri kaybolacakmış gibi geliyor. Sabah çok erken saatlerde burada olmak; tüm günü, güneşi batırana dek tüketmek istedim.
Birçok sinema filimi ve diziye ev sahipliği yapmış burası, nedenini burayı yaşayınca anlıyorsunuz.
Bir rivayete göre yabancı bir ressam tren seyahatinde buradan geçerken bu manzaraya aşık olup, bir yıl burada yaşamış-mış.

Bazı detay fotoğraflarım :
 
Ölçülerin ne kadar hassas olduğuna bakar mısınız.


Ölüm tehlikesi- her yerde ve her zaman.


Kenef- Erkeklere.


Enerji kullanılısa sayılır.


İstasyon binasının arka manzarası.


Eskişehir-Ankara yönü - İstasyon binası, beklemede.


Köyün halkından bir muhterem zat.

Köyün içinde de biraz dolaştım bisikletimle, halkı saygılı, hürmetkar, davetkar (yukarıdaki portrenin sahibi can insan beni hemen çay içmeye davet etti- zamanım sınırlı diye kabul edemedim. Köye adını veren Doğançay, hemen burada ulu nehre kavuşup, ona katkı sağlıyor. Yeşil o kadar yoğun ki evleri yutmuş adeta, her güzel yere olduğu gibi buraya da saldırmışlar ve beton villalar yapmışlar öteye-beriye.

Ben derim ki, ''gez-gör, beğen, ağzının suyu aksın ama sahiplenme; güzellikler, bir yeri şehirli-vahşiler keşfedince bozuluyor''.
 
Sakarya nehri ve sinirlenirse yapabilecekleri.

Saat: 13.30 gibi istemeyerek bu güzel -dingin köyden ve istasyondan ayrıldım. Hava iyice ısındı, lodosun da etkisiyle güneşin altında 40 derecelerde ilerliyorum, nefes almakta zorlanıyorum. Arifiye'ye kadar arkamdan esen lodosla oldukça hızlı ilerliyorum, fakat Sapanca yönüne (batıya) dönünce rüzgar sol omuzluktan beni yine zorlamaya başladı, bir de sıcak esiyor meret, tüm gün boyunca 3-4 litre su içip, hiç tuvalete çıkmadım dersem, sıcakta fiziksel aktivitenin sonuçlarını çıkarırsınız sanırım.


Sapanca gölü.

Sapanca gölünün kıyıları yüzenler ve piknik yapanlarla doluydu, gençler benim km.saatime inanılmaz bakışlar atıyor ve beni çılgın ilan ediyorlar, haksız da sayılmazlar. Sapanca'yı geçince ön lastiğim patlıyor, bir ağaç gölgesinde tamirimi yaparken, gelen-geçen arabalar bana piknik yerlerinin adreslerini soruyor.

Maşukiye yoluna çıkınca araç trafiği yoğunlaşıyor; ben dar yolda, dalgın ama dikkatli ilerlerken yanımdan gecen kuş isimli arabadan bir pirimat aniden bağırıp, beni bisikletin üstünde hoplatıyor, iyi geliyor desem yeridir bu sıcakta biraz canlanıyorum. Bu tip davranışları genellikle kuş isimli arabalarda konuşlanmış gençlerin yapıyor olması, genellemeleri sevmeyen beni bile şaşırtıyor.

Evime 10 km.kadar kala sol baldırıma hafif kramp giriyor ve duvara toslamak üzereyken eve varıyorum.

Bu turdan edindiğim ders, plansız ve hazırlıksız (Kumanya v.s.) bu uzunlukta bir tura çıkmamam gerektiği, ders aldım mı derseniz, hiç sanmam.

Yolunuz açık olsun...




Tur Detayları:  Bisikletle gidilen toplam mesafe: 134 km.
                         Bisiklet üzerindeki süre : 6 saat 36 dk.
                        Ortalama Hız : 20.2 kmh.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder