9 Mart 2010 Salı

Bisikletli Uyanış

İlkbaharın doğadaki uyanışı, beni de kış uykusundan uyandırıyor. Doğayı koklamak, hissetmek ve hepsinden önemlisi bisikletle turlamak isteğidir bu. Nicedir kolluyordum iyi havayı...
Kadim dostlarım Serhad ve Cengiz, bu pazar yapacakları tura katılmamı istiyorlar. Hava soğuktu, akşamdan kararsızdım, sabah dış termometrem:+2 dereceyi gösteriyordu. Ama pırıl pırıl güneşli bir gün. Sıkı giyinip, evdekilerin muhalefetine karşın yola çıkıyorum.
0900-1030 arası; duble (D-130)yoldan, Altınova(Yalova) buluşma noktasına pedallıyorum. Onlar Topçular'dan gelmiş, beni bekliyorlar...

Üç pedalşör güneye doğru- İznik yolunda- ilerlemeye başlıyoruz hemen. Amacımız 2 saat köylere doğru gidebildiğimiz kadar gidip-dönmek, günler kısa... Yolda olmaktan mutluyuz...
Yol sakin, fazla araç trafiği yok fakat zaman zaman toprak kamyonları geçiyor; büyük bir hışımla gidiyorlar.
Batı yakamızda,çağıl çağıl çamurlu sularını Hersek'ten denize dökmek için koşturan Karadere bize eşlik ediyor.

Valideköprü'ye gelince, yıllara meydan okumuş tarihi köprünün üzerinde durmuş umarsızca akan suya bakan bir genç'e, Semetler'den sonra yolların nasıl olduğunu soruyorum. -''Gidemezsiniz batarsınız çamurdur yollar, motorlar bile gidemiyor'', diyor. Sağ yola dönüp Semetler köyüne doğru tırmanmaya başlıyoruz. Oldukça dik bir rampadan sonra köyün girişine varıyoruz. Bu köy boşnak köyü. Hemen her evin bahçesindeki tavuk bolluğu dikkatimi çekiyor. Genç bir çobandan yolu soruyoruz. -''Sağdaki yolu takip edin. Yol güzel çamur yoktur'', diyor. Köy yollarını en iyi çobanlar bilir.

İlginç kaya oluşumlarının oralarda durup, poz veriyoruz. Arkamızda suyun melodisi...

Semetler köyü civarındaki toprak kayması-erozyon... Aslında insanın erozyonudur bu. Doğa bizim bilgi birikimlerimizi(!) süpürmektedir.

Karşıda görülen yolun sonundaki tepeyi aşınca Fevziye köyüne varıyoruz. Eski bir çerkez köyü. Büyük ve bakımlı bir köy, sağlık ocağı ve okulu boyalı, tertemiz.

Koyunlar kuzulamış, hep beraber otluyorlar.

Zorlu rampalardan sonra,bir meşe koruluğunda dinleniyoruz. Meşe ağacı, samanlı dağlarının kadim ağaçlarından, güçlü kök yapısıyla toprağı tutuyor, erozyonu önlüyor. Ne yazık ki biz insanlar yüzyıllardır bu bitki örtüsüne savaş açmışız, kökünü kurutmak istiyoruz. Sonuç; yukarıdaki erozyon görüntüleri...

Ağaçlar henüz çıplak, yakındır yeşile çalmaları...

Bisikletlerde yoruldu, dinlensinler yazık...

Var mı böyle bir keyif...

Fevziye köyünden geçtikten sonra Karadere'yi takip ederek,-tabi akış yönünde- 15.20'de tekrar Altınova'ya dönüyoruz ve burada vedalaşıp ayrılıyoruz. Ben sabah 1.5 saatte geldiğim yolu dönüşte 3 saatte aşıp evime varabiliyorum. Sık sık durup dinleniyor, bazen kısa kısa yürüyorum. Kuvvetli ve soğuk poyraz rüzgarı yol boyu kulağıma fısıldıyor: -''Yaşamda kesinlik yoktur, varacağın zamanı tahmin edebilirsin.''
Altınova-Değirmendere arasında yoğun araç trafiği beni rahatsız ediyor. Değirmendere'de ana yoldan ayrılıp güneye köy yollarına giriyorum. Tarihi mezarlıkların yanından geçiyorum. Saraylı köyüne kadar tırmanıp sonra hızlı bir inişle ödüllendiriliyorum... Hava kararıyor...
Gün 110 km. pedallayarak ve dostlarla geçiyor.
Yolunuz açık olsun...
Not: Turumuzu Serhad arkadaşımın fotoğrafları ve anlatımı ile de izlemenizi tavsiye ederim.

1 yorum:

  1. Sevgili Coşkun bey,sizin turunuzu bende burdan iç geçirerek okudum.Doğayla başbaşa,gürültüsüz,temiz hava biraz da ter atmak mükemmel olur.İyi seyahatler

    YanıtlaSil