8 Ağustos 2009 Cumartesi

Bisiklet Gezisi- Nüzhetiye, alabalık

4.Ağustos, Salı günü; sık sık yaptığım kısa antreman turlarından birine daha başlıyorum. Nereye gideceğime karar vermeden, Gölcük yönüne doğru pedal basıyorum. İhsaniye üzerinden sola dönerek Ümmiye köyü yoluna sapıyorum. Bu yol beni, takip ettiği dere vadisi boyunca götürüyor.

İleride bildiğim bir çeşmeden mataramı doldurup, Siretiye köyü yönüne sola sapıyorum. Bu yolu daha önce hiç geçmedim. Niyetim Nüzhetiye köyündeki Şelale alabalık tesisine kadar gitmek. Siretiye'de yolu şaşırıp dik orman yoluna sapınca, köylülerden yardım alıp doğru yolu buluyorum. Yol kenarından sular gürültüyle akıyor ve beni şaşırtıyor. Bu ayda aşağılarda su akan dere kalmadı.
Mahmuriye köyüne geliyorum. İçinden geçerken köylü bir gençle selamlaşıp gittiğim yönün doğruluğunu onaylatıyorum. Yol boyu böğütlen yemeyi ihmal etmedim. Yol Samanlı dağları eteklerinde tatlı bir eğimle beni yükseltiyor. Zaman zaman durup sessizliği dinliyorum.
Eski ferhadiye'den geçerken, bir köy evinde saçta ekmek, bazlama pişiren kadınlara selam veriyorum. Hemen bir tane ikram ediyorlar, ilaç gibi geliyor. Ramazana hazırlık yapıyorlar. Yola devam ediyorum. Yol artık ağaçların oluşturduğu doğal bir tünel gibi.
Şelale alabalık'ta mola verip, yemek yiyorum. (Balık+Mıhlama+Kola=17.5 tl.) Yanımdaki masadaki aile, üzerimdeki bisiklet giysilerinden tahminle, -buraya yürüyerek mi geldiniz ? diye soruyor. Bisikletle geldiğimi gururla söyleyince, genelde olduğu gibi şaşırıyorlar, takdir ve tebrik cümleleri havada uçuşuyor.
Yaklaşık 500 metre yükseklikteyim ve güneş ışınları masama ulaşamıyor çünkü ağaçlar adeta yeşil bir çatı oluşturuyor. Küçük ve cılız bir şelale sürekli sularını akıtıyor. Tesisin gürültü eden radyo yayını olmasa keşke. Garson Ferdi ile sohbet ediyorum; İstanbul'lu, ilerdeki karavanda kalıyor, sigara yasağını eleştiriyor, dağdaki büyük şelaleye henüz gitmemiş, bir arkadaş bulursam gideceğim, diyor.
Alabalık ve şelaleden ayrılıp, Nüzhetiye köyünde ilerlerken, eski evin bahçesindeki dev meşe ağacının yaşını soruyorum, yazlıkçı sakinlerine. 130 diyorlar fakat sanki zoraki cevaplıyorlar sorumu. Nereden çıktı bu yabancı, derler gibi. Kışın buradan geçtiğimde kimseçikler yoktu. Bu köy eskiden ermeni köyüymüş. Şimdi, bu civardaki birçok köy gibi, gürcü kökenli insanların yerleşimi olmuş, uzun yıllardır.
Bu kadim meşe ağacı bana şöyle düşündürüyor: '' Biz insanlar olmasaydık ve kesip yok etmeseydik, bu doğa, bu ormanlar, bu ağaçlar nasıl olurlardı.'' Ne yazık ki, ağacın ömrünü bile '' ekonomik ömür'' diye yaftalayan biz insanlar kesimlere ve yok etmeye devam ediyoruz.
Nüzhetiye'den sonra iniş başlıyor. Ferhadiye-Panayır-Yazlık yolunu izleyerek kısa sürede evime ulaşıyorum. Fotoğraf makinası bile almamışım, aynı rotayı yine tekrarlayıp fotoğraf çekmeliyim, diye kendime söz veriyorum.
Gün sonunda 2 saat 45 dk. bisiklet üzerinde, 35 km yol yapmışım.

1 yorum:

  1. hocam, öyle anlatmışınız ki ben oralı olmasasaydım, buraları görmek için neler vermezdim?

    YanıtlaSil