6 Temmuz 2010 Salı

Bisikletimle 185 km'lik Sapanca- Adapazarı-Kaynarca-Akmeşe turu

Bu turu planlamamıştım. Pazartesi turlayacağım dedim. Yaz mevsiminde hafta sonları çok yoğun trafik(Yazlıkçı,piknikçi) olduğundan hafta içi turlama kararı aldım. Emekli olmanın bir artısı...
Geçtiğimiz ay, arkadaşım Serhad ile Samanlı dağları ve tepelerini birkaç defa turladık (Karamürsel ve Ereğli civarları). Bu turuma yalnız çıktım. Uzun mesafe maraton sürüşü denemesi olacak. Bisikletle yapabileceğim maksimum yol nedir ? Bu mesafe arttırılabilir mi? Kendini zorlamak zararlı mı ? Yoksa zorladıkça kuvvet ve dayanıklılık artar mı?
Sorular çoğaltılabilir ama cevap kendi içimizde, ben bunu yapmayı seviyorum arkadaş, o kadar...
Neyse, Sabah önce mataranın birini ev yapımı erik suyu, şeker, tuz karışımıyla, diğerini tuzlu suyla dolduruyorum. Ekmek arası kaşar, kuru incir ve az bisküvi alıyorum. Minimum ağırlıkla çıkmalı yola. Kilometre saatimi sıfırlıyor ve saat:07.00'de evden çıkıyorum:

Turumun haritasına detaylı bakmak için üzerine tıklayın.

Görseller eşliğinde tur başlasın...

Bir solukta ve nefis yaz sabahı serinliğinde (24 derece) Suadiye tepelerindeyim. Trafiğin olmadığı ara yolları tercih ediyorum. Kartepe bulutlar tarafından örtülmüş...
Fabrika bacaları dumanlarını biteviye tüttürüyor.
Maşukiye'den sonra sol tarafımda Sapanca gölü, sağ tarafımda demiryolu ve otoban, ıssız ve yemyeşil yan yolda ilerliyorum.

Doğa ve alabildiğine büyümüş sarı çiçekler...


Göl kenarında sahiplenilmiş bir alan. Sana yasaklıyorum derken, kendimi de hapsediyorum demiyor mu acaba. Sınırları gittikçe daha sert çizmiyor muyuz? Ben dışında olmayı tercih ederim, özgür, gezgin ve paylaşımcı...

Adı İskele olan bir piknik alanında durup soluklanıyorum.
Piknik alanı hafta sonunun curcunasını atlatmış, sessiz ve dingin...
Fotoğraf makinesini koyduğum piknik masasının yere paralel olmadığını ve kendi kafasına göre siluhet çekmek istediğini sonradan fark ediyorum.
Sapanca gölü kıpırtısız ve ayna gibi...
Ne amaçla yapıldığı belirsiz iskele, ya da gölde balık varken bir işlevi varmış belki...
Bir yük treni lokomatifi ağır ağır geçiyor...
İzmit-İstanbul yönünde yoluna devam ediyor.
Bisiklet sürerken farkedilmek çok önemlidir. Kask ve sarı fosforlu giysiler tercihim.
Köpek yaptığı yaygaradan sonra yorulmuş uzaklaşıyor.
Doğa yemyeşil, yol ıssız ve düz. Daha ne ister bir bisikletli...

Saat: 09.10 Sapanca'yı geçiyorum. Sapanca tren istasyonu.
Uzunkum sahilinden Sapanca gölü.
Adapazarı şehir içine girmemek için D-100'de kısa süre ilerleyip sola Karasu yönüne dönüyorum. Karasu yolunda bir süre ilerliyor ve bir büfede durup maden suyu ve su alıyorum (75 krş). Burada Kazımpaşa-Akmeşe yoluna girmeye karar verip büfeciden yol tarifi alıyorum. -Dördüncü ışıktan sonraki göbekten sola dönüp Yazlık yönüne gideceksiniz, diyor. Yukarıdaki kavşaktan ''Acarlar longozu''= 58 km.
Ben son anda fikir değiştirerek ve değişik bir yolun cazibesine kapılarak, sağa sapıp Kaynarca-Kandıra yoluna giriyorum. Bilinmeyen bir yolu seçebilme özgürlüğü...
Yol yeni duble yapılmış Adapazarı ovasında eğimsiz ilerliyor. Bir amca bisikleti iterek, pedal çevirmeden ilerlemeye çalışıyor. Bacaklarında sorun varmış, balık oltaları bagajında...

Bu yola döndüğümde Kandıra'ya kaç kilometre olduğunu bilmiyordum.
Yemyeşil doğa ve sarı ayçiçek tarlaları, ağaçlar tepelerde dolaşmakta...
Adapazarı ovası bitiyor sonunda ve ilk rampa gözüküyor, yol cillop gibi. Bir otomobil önümde duruyor ve bana dur işareti yapıyor - bu yol Kefken'e gider mi? diye soruyor. Ben Kandıra civarında sağa sapacağını ve yolun onları(ailesiyle) oraya götüreceğini söylüyorum. Başını çeviriyor ve gaza basıyor. Oküzzz...
Yol bir süre sonra tek yola dönüyor. Yukarıdaki yeşillikler öncesi su içmek için bisikletten inmiştim. Bir süre sonra 4-5 köpek havlayarak bana çek git buradan diyor. Bu dar yolda, bisikleti sürerken aniden çıksalardı beni zora sokabilirlerdi.

Saat:12.30, bir daimakar çeşme başında mola verip azığımı yiyorum.

Ardımdaki dar yol bu civarda bulunan birçok köyden birine gidiyor...

Kaynarca'ya 3 km. kala karşıdan bir köylü bisikletini iterek geliyor, lastiği patlamış, durup poz veriyor nedenini sormadan.

Benim fotoğrafımı çeker misin? diyorum. Çekiyor, titreyen elleriyle... Köylü çok saygılı buralarda, asla dalga geçer gibi davranmıyorlar, selam veriyorlar, hal-hatır soruyorlar.

Kaynarca'ya giriyorum. 5300 nüfüslu bir kasaba. Girişinde büyükbaş hayvan çıkabilir tabelası olanlardan.


Traktör romorkü yapım tesisleri var. Kasabanın içinden geçiyor yolum. Kahvehanelerin dışarıdaki masalarında oturmuş ölgün bakışlı insanların monoton manzarasına bir değişiklik olarak giriyorum, bir an dahi olsa.

Kaynarca çıkışında benim kaynamış ve dağılmış halim...

Üzerinde antenlerin olduğu tepe Babadağı. O tepelerin ardı karadeniz ve kefken, kerpe...
Km. saatim 110'u gösterirken ve Kandıra'ya 3 km. kalmışken bir üç yol ağzına vardım. Sola sapan yolda Akmeşe tabelası vardı. Yol kenarında bir kahvehane görüş alanıma giriyor. Amerikan filimlerinde çölde rastladığı bara yorgun argın- giren kovboy gibi atımı-bisikletimi dış duvarına dayayıp dalıyorum içeri. Birkaç köylü oturmuş, konuşuyor. Selamımı alıyorlar. Hemen lavaboyu sorup elimi, yüzümü ve kafamı yıkıyorum. Bir kola, bir su, üç kek alıyorum. (2 lira) Kola ve su anında iki kekle birlikte midemde... Kahve-büfe'nin sahibi-çalışanı ve köylülerle kısa sohbetten sonra, Akmeşe yolunu soruyorum. Her kafadan bir ses çıkıyor. Sonuçta dalıyorum bu bilmediğim yola...

Bu yol aynı zamanda Adapazarı'na gidiyor ve ileride bir yerde sağa sapmazsam yolum çok uzayabilir. Yolda rastladığım köylülere yolu soruyorum. Biri bilmiyorum diyor. Bir diğeri bana yolun zorluğundan bahsediyor.

Tarlalar püskürtme sistemiyle sulanıyor.

Yaklaşık 10-15 km sonra Akmeşe sapağına geliyorum. Kapı gibi tabela var. Bazen çok kişiden yol tarifi almak yanıltıcı olabiliyor. Bir an dağlarda yolumu şaşırıp geceye kalabileceğimi bile düşündürdüler bana...

Pedal çevirmeye devam...

Akmeşe yolunda araç trafiği hiç yok denilebilir. Zaman zaman traktör geçiyor o kadar. Yol müthiş güzel, tarif edilmez yaşanır cinsinden...

Tatlı rampalar, müthiş manzara, bisikletimin teker sesi...

Sık sık durup fotoğraf çekmek istiyorum. Tempom bozuluyor, yorgunluk artıyor. Sele ağrıları başladı. Fırsat bulduğum her an seleden kalkıyorum. Kollarımda da uyuşmalar başladı. Durmamak için ellerimi gidondan çekip dinlendiriyorum.


Manzaralar tablo güzelliğinde...

Saat:16.00 Dik ve uzun rampalardan sonra Ambarcı köyüne varıyorum. Bu köy tepede ve tekrar iniş var. Köylüler buyrun oturalım diyorlar fakat zamanım daralıyor ve terliyim. Önümde Akmeşe rampaları var.

Çoban koyunlarını otlatmaya götürüyor.

İnişlerde yüksek hızlara ulaşıyorum çabuçak bitiyor, çıkış ve rampalar başlıyor. Ön ayna küçük dişliye(28 diş) ve arka en büyük dişliye(34 Diş) almayı zor yetiştiriyorum bazen.

Karşı tepelerde Akmeşe köyü gözüküyor. Burası bir Macır(Mübadele) köyü.



Koyunlar sıcaktan ve yorgunluktan sığınmışlar ağaç gölgesine, çoban ve köpeği de uyumakta yanlarında...

 

Büyükbaş hayvancılık yoğun bir şekilde yapılıyor buralarda. Et fiyatlarının yüksek olmasının etkiside var sanırım. Köylerin içinden geçerken yoğun tezek ve sidik kokusu rahatsız ediyor benim gibilerini...

Buğday tarlasında ekin biçilmiş yüce bir ağaç bekçilik etmekte ekinlere...




Akmeşe köyü girişi. Bu civarın doğal ağacı meşe. Yer yer koruluklar doğal olarak korunmuş, köye adını vermiş bu kadim anadolu ağacı.

Yeter artık beni alın buradan susadım ,diyor sanırım.


Ayçiçeği tarlasında başlar batıya dönük güneşi izliyor, gelişiminin ana kaynağını...
Akmeşe köyünün içinden geçerek tekrar iniyor ve uzun bir rampa daha çıkıp Kazımpaşa-İzmit yoluna kavuşuyorum. Sağa İzmit yönüne dönüyorum.


İşte kadim bir meşe ağacı. Yaşamın herşeye rağmen sürdüğünün kanıtı gibi...


İzmit ve körfez uzanıyor önümde. Bundan sonra inişe geçiyorum. Saat: 18.50'de eve varıyorum.

Tur bilgileri:
Toplam bisikletle gidilen yol : 185 km. ( Yeni rekorum!!!)
Toplam bisiklet sürüş zamanı : 9 saat 30 dk.
Ortalama hız : 19.46 kmh.
Maksimum hız : 63.78 kmh.(Şeytana uyduk!)

Sonuçta;
-Uzun mesafeler (100 km üzeri) ön antremanlar yapılmadan denenmemeli. Yani çok bisiklet sürülmeli.
-Bisiklet mümkün olduğunca hafif olmalı (11 kg ve altı.), gereksiz malzeme, eşya taşınmamalı.
- Selenin önemi 100 km aşılınca ortaya çıkıyor. Fırsat buldukça seleden kalkıp sürülmeli ve kıç rahatlatılmalı (İnişlerde, kasisli ve bozuk yollarda, kısa rampalarda).
-Su içmek hayati önemde, çişiniz gelmiyorsa yeterli su içmiyorsunuz. Sık sık bir şeyler yemek gerekir,karbonhidrat ağırlıklı.
-İnişlerde süratli giderken önüme yanlardan aniden bir hayvan çıkarsa nasıl dururum düşüncesi beni hep tedirgin etmiştir. Özellikle yanlar çalılık ve ağaçlı ise dikkatli olunmalı.
-Arkadan gelen arabalardan sakınmalı, yolun en sağı takip edilmeli, görünür olmak için fosforlu sarı veya turuncu yelek giyilmeli (5-10 lira).
-Uzun sürüşlerde kask, eldiven ve pedli tayt olmazsa olmazlardır.
-Yerel halkla uzun sohbetlere kalkışılmamalı, zaman çok önemli.
- Gücümüzü dikkatli kullanmalı ve yüksek kadans yapacak viteslerde sürmeliyiz.
-Bisikletin üzerinde duruşumuz çok önemlidir. Dik oturmak ancak şehir içinde ve sahilde 5 km lik gezilerde olur. İnişlerde ve rüzgarlı havalarda gidonun üstüne eğilmeli, aerodinamik pozisyon almalıyız.
Yolunuz açık olsun...

3 yorum:

  1. Çok güzel anlatıyorsunuz ve güzel fotoğraflar çekmişsiniz. Böyle bloglar artsa keşke.. Benimde bisiklet maceralarımı yazdığım bir blog var ama henüz maceralarımı yazmama fırsat bulamadım yakında başlayacağım.. İsterseniz bir bakın.. :
    http://bisikletlemacera.blogspot.com

    YanıtlaSil
  2. dostum, keyifle okudum. fotolar da çok güzel. eline pedalına ve gözüne sağlık. bir gün birlikte pedallamak dileğiyle esen kal.

    YanıtlaSil
  3. Adapazarı Korucuk Tanıtım Rehberi
    www.adapazarikorucuk.com

    YanıtlaSil